Başbakanın İspanya’da sarfettiği bir cümleyle başlayan tartışmalar kapatma dâvâsına kadar uzandı. Yetersiz ve eksik de olsa başörtüsü ile ilgili MHP’nin AKP’yi yasa yapmaya zorlayan çıkışı neticesinde düzenleme yapıldı. Meclis’te demokratik süreçler işletildi.
MHP ve AKP’ye DTP de destek verdi. Ve 411 milletvekilinin desteğiyle yasa TBMM’de kabul edildi. Her şey demokrasi içinde cereyan etti. Laikçi kafanın bildik itirazları bu gerçeği değiştirmez.
Şimdi ise başörtüsüyle ilgili yasal düzenlemelerin kapatılma dâvâsının ana sebebi olduğuna dair yaygın bir kanaat hakim.
AKP’liler pişmanlık barındıran bir ifadeyle “MHP’nin oyununa geldiklerini” başbakanın yüzüne karşı dile getirdiler. Laikçi ve ulusalcılar da düzenlemenin bardağı taşıran son damla olduğunu “Biz size demedik mi” edasıyla anlatıyorlar. Bu kesim aynı anda MHP’ye “sizi de kapatırız ha!” diyerek aba altından sopa gösteriyorlar. Tartışmalar öyle bir boyuta geldi ki başörtüsü yasağı gibi ancak Myanmar’da görülebilecek dünyanın en saçma, en anlamsız, en gerici, uygulaması unutuldu. Partilerin birbirine tuzak kurduğu yazıldı, çizildi. Kapatma dâvâsıyla birlikte MHP’nin AKP’yi oyuna getirdiği iddiası öne çıktı. Karşılıklı suçlamalar yapıldı.
Bütün bu gürültünün arasında gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılıyor. Esas niyetler gizlenmeye devam ediyor. Eğri oturup doğru konuşalım; eğer kapatılma dâvâsı açılmasaydı böyle bir oyundan bahsedilir miydi? Ya da sistemin “tek hakimi” CHP de yasaya destek verseydi kapatma iddianamesinde başörtüsü düzenlemesi yer alır mıydı?
Yasa eksik veya fazla. Doğru veya yanlış. O ayrı bir tartışma konusu. Ancak biri yüzde 47, biri yüzde 14 diğeri de yüzde 5 oy alarak Mecliste yer alan seçilmişler yasal bir değişiklik yapamayacak mı? İllâ ki her şey müesses nizamın onayından mı geçecek? Halkın kahir ekseriyetinin—başörtüsü örneğinde olduğu gibi—bir yasağa karşı olmasına dayanarak çözüm yoluna gidilemeyecek mi? Çoğunluğun hürriyeti, ne zamana kadar “azınlığın da azınlığı” durumundakilerin iki dudağı arasında çıkacak onaya kalacak?
Bu soruların cevabını aramaktan çok siyasetin, siyasetçilerin birbirlerini suçlamasını seyrediyoruz, konuşuyoruz. Siyaset ve siyasetçi halkın nazarında küçük düşürülmeye çalışılırken kimin kime tuzak kurduğunu unutuyoruz. Bazı siyasetçilerden vazgeçtik. Onlar her ne kadar seçilmiş de olsa bürokratik oligarşinin temsilcisi gibi hareket ediyor. Peki ya halka hizmet iddiasında olanlar… Halkın iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inananlar…
Akılları bir türlü siyasî hırslarının önüne geçemiyor. Siyasete kurulan tuzak başarılı olduğunda hepsini silip süpüreceğinin farkında değiller. Bari geçmişte yaşadığımız gizli açık darbe ve ihtilâllerden ders alsalar.
Son söz: Ortada bir tuzak varsa bu oligarşinin; siyasete, temsilcilerine ve millete kurduğu yeni bir tuzaktır.
12.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|