Nurlara talebe olmak, beraberinde bazı sorumlulukları da getirir. Nurlarla hizmete tâlip olmanın bazı kaideleri vardır. Herbir şakirt, elinden geldiğince bunları yerine getirmenin gayretinde olur. Her bir hadim, yüklendiği vazifenin şerefini ve ulviyetini düşünerek, ona herhangi bir nakîse ve zarar gelmemesi için azamî titizlik ve dikkat gösterir. Bu meyanda evvelâ kendi iç dünyasına yönelir, nefsiyle sürekli bir hesaplaşmanın içerisine girer.
Nur talebesi unvanını alan her bir hâdim, hayatının her dakikasında sorumluluklarını düşünür, bu noktada en küçük bir yanlışın, kudsî dâvâsına zarar verebileceğini hesaba katarak, sürekli teyakkuz halinde bulunmayı prensip edinir.
Şakirtlerin, kusur ve yanlışları düzeltmede yegâne muhatapları kendi nefs-i emmâreleridir. Onlar hiçbir zaman nefis ve şeytanlarıyla musalaha etmeyi akıllarından geçirmezler. Hevâ ve hevesleriyle sürekli mücadele içindedirler. Hadimler, dâvâ arkadaşlarının kusurlarını örtmede âdeta gece gibidirler. Onların bazı zaaf ve eksikliklerini görmede, işitmede kör ve sağır olmayı tercih ederler.
Bediüzzaman’ın talebeleri, bilhassa tesanüdü, birlik ve beraberliği sağlamada azamî dikkat ve titizlik gösterirler. Onlar, Nur hizmetlerinin dinamosunun, ihlâstan sonra tesanüd olduğunun, tesanüd arızalandığı zaman da cemaat olmanın bir öneminin kalmayacağının idrakiyle hareket ederler. Cemaat fertlerinin arasındaki ihlâs, uhuvvet ve tesanüdün bozulmaması için azamî feragat, fedakârlık ve gayret gösterirler.
Her bir şakirt, bütün bu vazife ve sorumlulukları bihakkın yerine getirmenin, yüklendiği kudsî hizmetin önemli bir parçası olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Bu meyanda öncelikle ihlâs ve uhuvvet düsturlarına öncelik verir. İhlâs prensiplerinin uygulanmasında gerekli hassasiyeti gösterir. Düsturları rencide edecek sebeplerden şiddetle kaçınır. İhlâs düsturlarının aksine söz ve hareketlerin, bu hizmetin kudsiyetine bir hürmetsizlik, dâvâ arkadaşlarının haklarına da bir nev'î tecavüz olacağını aklından çıkarmaz.
Nurun hakikî talebeleri için hiçbir sebep, kardeşler arasındaki uhuvvet ve ihlâs esaslarını rencide etmeyi veya kulak ardı etmeyi haklı kılamaz. Bunun için her bir hadim, “İhlâsı kıracak esbabdan yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz” tavsiyesine harfiyen uymayı prensip edinir.
Ayrıca Bediüzzaman’ın, sebebi ne olursa olsun, bilerek veya bilmeyerek ihlâs düsturlarının tersine bir hâl ve tavır içinde olanlar için söylediği “..bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyenin hürmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş olursunuz” ikazını, her bir nur talebesi dikkate alır ve böyle bir mânevî mesuliyetin altına girmekten çekinir.
Bu meyanda Bediüzzaman’ın, dostlara gelen şefkat tokatlarının sebebini açıklarken yaptığı “..dostların hataları, hizmetimizde bir nev'î zulüm hükmüne geçtiği için çabuk çarpılıyorlar. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir” tesbitini, her bir şakirt titizlikle dikkate alır, basit gibi görünen hataların dahi kudsî hizmetlerimize zarar verebileceğini hesaba katarak, yanlışta ısrardan çekinir.
11.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|