Modern çağda insanoğlunun yüz yüze geldiği en büyük mücadele, insanın kendi açgözlülüğü ve hırsının çevremiz üzerinde yol açtığı yıkıcı ve harap edici etkileri tersine çevirme imtihanıdır.
Sanayileşme süreci dünya genelinde geliştikçe, bilim adamları sera gazı etkisinin Dünya’nın kutup bölgelerinde erimelere yol açtığını, deniz seviyesinin yükseldiğini ve gezegenimizin ekosisteminin dengesinin bozulduğunu rapor etmekte ve bu durum da insanoğlu dahil bir çok hayat formunun geleceğini tehdit etmektedir.
İnsanlar olarak dünyanın ürettiği kaynakları tükettiğimiz sürece, gezegenimizin ve kendimizin varlığının geleceği konusunda endişe duymalı ve onu himaye ve önemseme duyarlılığını kaybetmemeliyiz. Dünyanın kaynaklarının çok ve bereketli olmakla beraber, sonsuz olmadığını da unutmamalıyız.
Said Nursî, kâinatımızın hayattar olduğunu ve hayatın Yaratıcı’mızdan kaynaklandığına işaret etmekte ve tabiatın Allah’ı tanıdığını ifade etmektedir. Nursî’ye göre kâinat insanı da tanımakta ve insanın yaptıkları ve davranışlarıyla da doğrudan ilgilenmekte ve endişe etmektedir. Kâinatın bütün unsurları, yoldan çıkan insanoğluna, tabiatın dengesini bozduğu için kızmakta ve buğz etmektedir.
Günümüzde, yoldan çıkan insanoğlunun Dünya’ya karşı saygısının azaldığından ötürü tabiatın kızgınlığının arttığına şahit olmaktayız. Yoldan çıkan insanlık, dünyamızın tabiî kaynaklarını umarsızca tüketirken bir yandan da kâinatın dengesini bozmaktadır.
Kur’ân Müslümanlara der ki; eğer insan davranışlarında kötülük ön plana çıkarsa kâinat bundan rahatsız olur ve hiddetlenir. Eğer bu sapkın davranışlar sürecek olursa, kâinatın unsurları bir ikaz mahiyetinde öfkelenecek ve bütün varlıklar insanlığın aleyhinde bir gayz ve öfkeye kapılacaktır. (Mülk Sûresi, Âyet 8)
Kâinatın bu öfkesine bir çok örnek vermek mümkündür. Nuh’un kavmine hücum eden tufandan tutun da, Firavun’a isabet eden denizin öfkesine ve günümüzde meselâ ABD’nin New Orleans şehrini vuran kasırgalara kadar bütün vak'alar kâinatın dengesinin sapkın insanlar tarafından bozulmasından kaynaklanmaktadır.
Bediüzzaman Said Nursî, hayatı boyunca dağları, dereleri, baharı, bitkileri ve evrende yaşayan bütün canlıları incelemiş ve bu sayede, dengeyi keşfetmiş ve onlara aynı zamanda büyük bir sevgi ve merhamet beslemiştir. Said Nursî, bütün canlıların bir amacı ve birbirleriyle ilişkileri olduğuna işaret eder ve kâinattaki bütün varlıkların, canlı yahut cansız, Allah’ı tanıdıkları ve onu tesbih ve takdis ettiklerini belirtir. Nursî’ye göre bütün canlılar Allah’ın emirlerini duyar ve O’na itaat ederler.
O halde dünyamızda meydana gelen olaylar başıboş değildir ve bir emir altında gerçekleşmektedir. Yani kâinat insanlığın açgözlülüğü ve hırsından dolayı ortaya çıkan dengesizliğe reaksiyon vermektedir. Dünya’nın iklimindeki değişiklikler, deniz seviyesinin yükselmesi, gittikçe artan alışılmadık fırtınalar ve yıkıcı kasırgalar ve de gezegenimizin gittikçe ısınması hep bu unsurların Allah’tan aldıkları emirler neticesinde meydana gelmektedir. O, kâinatın unsurlarına, insanlığın sapkınlığına bu şekilde cevap vermelerini emretmiştir.
Said Nursî eserlerinde insanlığın sapkınlığı sonucu gelişen bu tip yıkıcı vak'aları tersine çevirmek için, kâinatı anlamaya ve onu okumaya ihtiyacımız olduğuna işaret eder. Biz dağlara, derelere, nebatata ve içinde yaşayan bütün canlılara ve cansız varlıklara saygı duymayı öğrenmeliyiz. Bunları kâinatımızın yaşayan ve Allah’ın emirlerine itaat eden ve onu tesbih ve takdis eden birer unsuru olarak görmeliyiz. İnsanlığın yıktığı ve bozduğu tabiî dengeyi yeniden düzeltmek için, buna mecburuz. Çünkü bu unsurlar Allah tarafından kâinata yerleştirilen birer harika eserdir. İnsan da tabiatın dengesini muhafaza etmek konusunda kendisini mecbur hissetmeli ve böylece kâinatın öfkesini üzerine çekmemelidir.
14.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|