Ebedî istikbale yapılan yatırımlar en güzel, en değerli yatırımlardır. Kalıcı, ebedî yatırımlardır bunlar. Başta iman ve ibadet olmak üzere yapılan bütün hayırlar bu kısma girer.
Birgün Hz. Esmâ’yla konuşurken bu yatırımların bir nev'ine dikkat çekmişti Resûlullah (asm). Hz. Esmâ’ya elinde bulunan malı biriktirip yığmamasını öğütlüyor, “Tâ Allah fazlından bol bol versin” buyuruyor, ihtiyaç sahiplerine vermesini, verdiğini de saymamasını tenbih ediyor, “Tâ ki Allah da sana sayısız ikramlarda bulunsun”1 diyordu. Görülüyor ki Buharî ve Müslim’de yer alan bu hadis-i şerifte Allah’ın bol bol lütfuna, fazlına ulaşmanın yolu olarak malı yığmamak, Allah yolunda dağıtmak gerektiği gösteriliyor. Yığsak ne olacak ki? Ahiretimize götüremeyiz. Dünyada kalır. Hayır yaptığımızda ise ahiretimize azık olur. Yine hadis-i şerifte ihtiyaç sahiplerini kollamamız, sayarak vermemiz isteniyor ve böylece Allah’ın sayısız ikramlarına kavuşacağımız belirtiliyor.
Demek Allah’ın sayısız ikramlarına kavuşmanın yolu da bu.
Çevrenize bakın. Ağaçlar meyvelerini, arı balını, güneş ısı ve ışığını, bulutlar yağmurlarını karşılıksız verirler. Nimetler bitmez. Allah onlara yine bol bol ihsan eder.
Peki, ya şuurlu insanoğlu Allah için verirse, Allah ona hiç vermez mi? Bir kudsî hadis-i şerifte Rabbimiz, “Ey Âdemoğlu! Ver ki sana da verilsin” teminatını veriyor. Asmayı budama gibi birşey bu. Budarsanız daha çok ve verimli ürün elde edersiniz.
Bu kudsî hadis-i şerifi nakleden Kâinatın Efendisi (asm), Allah’ın hazinelerinin alabildiğine geniş, bol ve çok olduğunu söylüyor, gece gündüz verilenlerden hiçbir şeyin onları noksanlaştıramadığını belirtiyor. “Yeryüzünü yarattığı andan itibaren yapmış olduğu ihsanları görmediniz mi? Bunlar O'nun hazinelerinden hiçbir şey eksiltmedi”2 buyuruyor. Gücü sonsuz, yoktan yaratan bir Yaratıcının hazineleri elbetteki tükenmez.
Peygamberimiz (asm) dünya malının bollanıp bereketlenmesinin bir yolunun da hırsla istememek, başkalarının eline avucuna bakmamak olduğunu bildiriyor. Dünya malının göz alıcı ve iştah çekici olduğuna dikkat çekip, mal kanaatle ve hırs göstermeksizin alınırsa bollanıp bereketleneceğini belirtiyor. Azımsayarak ve hırs göstererek alındığında ise onda bereket ve hayır bulunmayacağına, böylelerinin yiyip de doymayan kimse gibi olduğuna parmak basıyor.
Bu öğüdün o anki muhatabı olan Hakîm bin Hizam, “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, bundan sonra ölünceye kadar kimseye el açıp birşey istemeyeceğim” der. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in de bundan sonra kendi paylarına düşen ganimet malını dahi almadıklarını ve kimseden birşey istemediklerini biliyoruz.3
Demek tok gözlülük, istememek, Allah için vermeyi prensip edinmek, verdikçe değil azalmak, aksine çoğalacağına inanmak gerekiyor. Bolluk ve bereketin yolu bu.
Dipnotlar:
1- Buharî, Zekât: 21; Müslim, Zekât: 88; Ebû Davud, Zekât: 46; Neseî, Zekât: 62.
2- Buharî, Tevhid: 19; Müslim, Zekât: 36.
3- Buharî, zekât: 46; Müslim, Zekât: 96; Tirmizî, Kıyame: 29; Neseî, Zekât: 50.
14.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|