Bütün yaratıklar, insan başta olmak üzere, özellikleri ve kabiliyetleri ölçüsünde Allah’ın, Esmâ-i Hüsna olarak bildiğimiz güzel isimlerine birer ayna olurlar. İnsan ise hem görür, hem gösterir; kulluğuyla fiilen ortaya koyar.
Şuurlu birer yaratık olan melekler yaratıldıkları andan itibaren hamd ve tesbih ile Esmâ-i Hüsnâya çok yönüyle aynalık yapmaktadırlar. Kâbe’den önce Kâbe’nin yedinci kat semadaki bir örneği olan Beyt-i Mamur’u yaratan Cenâ-b-ı Hak meleklere bu beyt etrafında tavafı; hamd, tekbir ve tesbihi emretmiştir.
Kâbe ise yeryüzünde yaratılan ilk mabeddir. Beyt-i Mamur’un yeryüzündeki izdüşümüdür. Beyt-i Mamur’u günde yetmiş bin melek tavaf eder, çoklukları sebebiyle ikinci bir defa sıra gelmez. Cenâb-ı Hak Beyt-i Mamur’a benzer bir yerin yeryüzünde de vücut bulmasını istemiş ve Beyt-i Mamur’un izdüşümü olarak Kâbe’nin yaratılmasını murad etmiştir. Hz. Âdem (as) Cennetteyken Beyt-i Mamur’daki meleklerin hamd ve tesbih seslerini işitir, onlara tekrarlayarak katılırdı. Ancak dünyaya indirilince bu sesleri duyamaz olmuş, iştiyakıyla yanıp kavrulmuş, Cenâb-ı Hak da Kâbe’nin yapılmasını emretmiş, dolayısıyla Hz. Âdem’in bu ihtiyacına da cevap vermişti.
Kâbe Beytullah’tır, yani Allah’ın evidir, sarayıdır. Mekke ise Ümmü’l-Kura, yani bütün şehirlerin anası, başşehridir. Hacerü’l-Esved mecaz anlamda “Allah’ın sağ eli” gibi görülür, onu öpme imkânı bulan, selâmlayan herkes de Rabbine biat etmiş olur. Hani ruhlar, yaratıldıklarında, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna, “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” diye cevap vermişlerdi. Sözünde duran ruhlar buraya gelme fırsatı bulduklarında bu biatlarını tazelemiş ve teyit etmiş olurlar. Hacerü’l-Esved de bu selâm ve biatlara Kıyamet Günü şahitlik edecektir.
Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insanın biatını unutmaması, tazelemesi gerekir. Gerek hac ve gerekse umre ile bu imkânı buluruz.
Yasak meyveden yemekle Cennetten çıkarılıp Seylan adasına bırakılan Âdem babamızla Cidde’ye konulan Havva anamız Arafat’taki Cebel-i Rahme’de buluşmuşlardı. Hz. Âdem Cebrail’in tâlimiyle yeryüzünde ilk beyti, yani Allah’ın evi diye bildiğimiz Beytullahı ilk yapan kişiydi.
Beytullaha Kur’ân’da Beytü’l-Haram da denilmiştir. Çünkü o dokunulmazlık zırhıyla kuşatılmıştır. Allah’ın haremidir. Buraya gelen Allah’ın misafiri ve komşusudur. Harem oluşu ise bu bölgede bir kısım şeylerin yasak oluşundan dolayıdır. Burada bulunan kişi ihramlıyken hiçbir canlı öldüremez, avcılık yapamaz, ağacın yapraklarını ve saçından bir kıl dahi koparamaz. Ve buraya gelen güvenlik içindedir. Kâbe güvenliğin mabedidir.
Kâbe’ye Beytü’l-Atik de denilmiştir. Atik, eski, kıdemli, yüce, şerefli anlamına geldiği gibi özgürlük evi mânâsını da taşır. O yeryüzünün en kıdemli, en eski ilk mabedidir. Şanı, şerefi en büyük mabeddir.
Buraya gelen kullarına en büyük ikramları yapar Cenâb-ı Hak. Beyt-i Makdis’de kılanan namaz ve yapılan ibadetlere beş yüz, Mescid-i Nebevî’de bin kat sevap verilirken Kâbe’nin içinde bulunduğu Mescid-i Haram’daki sevap yüz bir kattır.
İşte büyük yerin kazançlarla dolu daveti!
11.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|