Telif ettiği Nur Risâleleriyle bir çok alanda tecdid vazifesini gerçekleştiren büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretleri, Asr-ı Saadet sonrası kelâm âlimlerinin aklı esas alarak iman hakikatlerine yaptıkları hizmet metotları ile, kalbi esas alarak dine hizmet eden tarikat ehlinin metotlarını birleştirip, ruh ve sair letâifin yardımı ile maksada giden Kur’ânî metodu ortaya koymuştur. Hem aklı, hem kalbi, hem bütün duyguları tatmin ederek huzur-u tâmmı kazandıran ve diğer alanlardaki tecdid hizmetiyle Bediüzzaman, âhirzaman müceddidi olduğunu bilfiil göstermiştir. Bu itibarla, hem diyanet, hem siyaset, hem cihad, hem saltanat, hem daha pek çok dairelerde vazifeli olan Bediüzzaman’ın, cadde-i kübrâ-yı Kur’âniye olarak vasıflandırdığı bir meslek ve meşrebi vardır. Talebelerinden sürekli ihlâs, sadâkat ve tesanüd isteyen Üstadın, sadâkat noktasında beklediği şey, mesleğine olan sadâkattir. Yoksa; bilmeyerek bize düşman olan dinsizlik kuvvetine yardım etmek gibi dehşetli bir duruma düşme ihtimali söz konusu olur.
Risâle-i Nur mesleğinin esaslarını, genel hatlarıyla dört ana grupta toplamak mümkündür.
1- Diyanet ciheti: “Mesleğimiz tarikat değil, hakikattir. Bu zamanda sahabe mesleğinin bir cilvesidir” diyen Bediüzzaman, tasavvuf berzahına uğramadan zâhirden hakikate geçip, doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmet etmeyi esas almıştır. Müşrik bir toplumu imana ve tek bir Allah’a inanmaya dâvet eden sahabiler gibi, fen ve felsefeden gelen müthiş bir dalâletle kalpleri yaralanmış, imanları sarsılmış ehl-i imanın imanını kurtarmak ve muhafaza etmek, Nur Hareketinin özünü teşkil eder. Şahsa bağlı bir usûl yerine, meşveret temeline oturan bir yapısı vardır. Dünyevî ve uhrevî, maddî ve manevî hiçbir şey beklemeden sırf rızâ-yı İlâhî için hizmet edilir. Üstadın tâbiri ile “Hakikat-i İslâmiye içinde cereyan edip gelen esas velâyet, esas takvâ, esas azimet, esâsât-ı sünnet-i seniyye gibi ince, fakat mühim esasları muhafaza etmek, Risâle-i Nurun bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zarûretle ve hadisâtın fetvâlarıyla onlar terk edilmez” tesbitleri bu hareketin ruhu, âdeta genleridir. Organize edilmemiş serbest bir üniversiteyi andıran ve sırren tenevveret prensibiyle hareket eden bir hizmet tarzıdır. Hedefi dünya ve siyaset olan gizli bir cemiyet yapısından uzaktır. Bu şahs-ı mânevînin, hizmetin ihtiyaçları için kurulmuş bir takım müesseseleri olabilir, fakat orijinal yapısının kurumsal bir kimliği yoktur ve olmamalıdır. Sahabelerin îsar hasleti onda da vardır. Tefâni sırrıyla, bu dâvâya gönül verenler, kardeşinin nefsini kendi nefsine şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-i maddiye gibi şeylerde tercih ederler. Üstadın “Mesleğimiz, Haliliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş, en civanmert kardeş olmak iktizâ eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinden sukût eder, ortada tutunacak bir yer bulamaz, gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var” demesi, mesleğimizin diyanete taâlluk eden nirengi noktalarından biridir.
2- Siyaset ciheti: Bediüzzaman her şeyin menfî olanına karşı, müsbet olanına da taraf olmuştur. Bundan dolayı menfî siyasetin her çeşidine karşıdır. Siyasetin dinsizliğe veya dinin siyasete âlet edilmesinden, ırkçılığa dayalı siyasetlerden, ihtilâl yoluyla din nâmına devlet yönetimini elde etmek yahut menfaat üzerine yapılan siyasetlerden, şeytandan Allah’a sığındığı gibi sığınmış ve kaçmıştır. Ama, siyasetin dine dost ve hizmetkâr yapılması mânâsındaki müsbet siyasete bilfiil destek vermiştir. Halk Partisine karşı, Demokrat Parti’yi desteklemesi bu cümledendir.
3- Cihad ciheti: “Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azîmdir. Dahildeki cihad başka, hariçteki cihad başkadır. Dahildeki cihad, müsbet bir tarzda mânevi tahribatı, mânevî ihlâs sırrı ile tamir etmek şeklindedir. Hârice karşı, ancak zarûret olduğu zaman kuvvetle mukabele edilir” diyen Bediüzzaman, bu anlayışı “Mesleğimiz, müsbet harekettir” cümlesiyle özetler. Bundan dolayı, Nur Talebeleri doksan senedir ne dahilde, ne hariçte hiçbir menfî harekete ve asayişi bozacak fitnelere bulaşmadılar.
4- Saltanat ciheti: İslâmda devlet yönetimiyle ilgili olarak adalet, meşveret, hakka dayalı kanun hâkimiyetinin esas alınması şart koşulmuştur. Dört halife dönemi, dindar bir cumhuriyet uygulamasıdır. Meşrutiyet-i meşrûayı din namına alkışlayan Bediüzzaman, her zeminde parlamenter demokrasiyi savunmuştur.
Asya-Nur Kültür Merkezinde bir saatten fazla süren ve her bölümü müstakil bir seminer konusu olan bu seminerimiz, anahatlarıyla Nur Mesleğinin temel esasları ile ilgili genel bir bilgilendirmeyi temin etmişti.
14.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|