SAYIN Çörtoğlu’nun başkanlık dönemi, ilk kez bir yüksek mahkemeye yönelik kanlı bir saldırının yapıldığı döneme denk geldi. Çörtoğlu yine bir hukukçu eliyle Danıştay üyelerine yönelik saldırının “başta laik devlet düzeni olmak üzere cumhuriyeti, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, yargı ve yargıç bağımsızlığını hedef aldığını” söylemişti. Ancak Danıştay saldırısı ile laiklik duyarlılığı açık bir örgüt yapılanması arasındaki bağlantının gün yüzüne çıkmasından sonra Sn. Çörtoğlu herhangi bir değerlendirmede bulunmadı.
Sn. Çörtoğlu 2006 yılında Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada hislerle ve asabî heyecanla yüklü bir tanımlamada bulunmuş ve “Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı her türlü hareketin irtica olduğunu ifade” etmişti. Toplumla barışık olmayan, çatışmacı bir anlayışın dışavurumu olan bu tanım, elbette ki hukukun evrensel ilkeleriyle uyuşmuyordu.
Bu çatışmacı anlayış Sn. Çörtoğlu’nun laiklik anlayışında da kendini göstermektedir.
Din ve vicdan özgürlüğünü “bireyin iç dünyası” ile sınırlı gören ve ferdin iç dünyasının dışına çıkarak görünür hale gelen hertürlü dışa vurumu, kamu düzenini bozucu eylem olarak gören laiklik anlayışı, toplumla çatışmayı kaçınılmaz kılıyor.
Bu anlayış; din ve vicdan özgürlüğünün toplum hayatındaki kullanımını ve bu özgürlüğün önündeki engellerin kaldırılması taleplerini “kamu düzenini bozucu eylem” olarak görmektedir. Laiklik ilkesini, en yalın haliyle devletin farklı din ve felsefî inançlar karşısında tarafsız kalması olarak kabul etmeyen anlayış, laikliğe, dinin toplumsal bir güç olmasıyla mücadele etme misyonu yüklemektedir.
Yüksek yargı organlarının kararlarında kendisine sıklıkla yer bulan bu anlayışın demokratik değerlerle bağdaştırılması mümkün görünmemektedir. Avrupa Birliği çevrelerinin son dönemlerde sıklıkla “demokratik laiklik” çağrısı yapmaları, ülkemizde yerleşik laiklik anlayış ve uygulamalarının, Avrupa Birliği normlarıyla çatışmasından kaynaklanmaktadır.
Sn. Çörtoğlu ayrılışından kısa bir süre önce Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde yaptığı veda konuşmasında yargı kararlarının özenli bir üslupla tartışılması dileğini dile getirdi. Bunun için öncelikle yargı kararlarının hukukî kavramlar dışında, siyasî kavramlara ve söylemlere dayandırılmaması gerekiyor. Ve elbette ki yargı organları mensuplarının da, konuşmalarında güncel siyasî tartışmalardan uzak kalmaları ve belli bir siyasî parti ve anlayışla örtüşen açıklamalarda bulunmaktan kaçınmaları gerekiyor.
Siyasal iktidara, yasama organının kanun ve anayasa çalışmalarına muhalefet etmek ve karşı çıkmak siyasi partilerin işidir.
Yargıya güvensizlik oluşturacak, yargı kurumlarını yıpratacak, vatandaşın hukuka ve mahkemelere olan inancını zedeleyecek her türlü eylem ve söylemden öncelikle yargı kurumları mensuplarının kaçınması gerekmektedir. Bunun için, yargının bağımsızlığı kadar, yargının tarafsızlığının da zaruri olduğuna inanılması gerekir.
15.05.2008
E-Posta:
|