Ekonominin vaziyeti, son süreçte iktidar partisinin “kapatma dâvâsı”yla âdeta kapatılmakta. Türkiye’nin gerçek gündemi ıskalanmakta…
Her ne kadar siyasî iktidar sızlansa da, başörtüsü yasağına dair anayasal düzenlemelerin Anayasa Mahkemesine gitmesiyle AKP ile MHP arasında karşılıklı “tuzak” suçlamasına dönüşen başarısız politikaların ve ekonomik krizin gündem dışı kalması, aslında hükûmetin işine geliyor. En iyimser ekonomistler dahi birkaç aydır sürekli “Kriz geliyor” uyarısını yaptılar. Gündemin bir numaralı maddesinin ekonomi olmasının gerektiğini bildirdiler. Lâkin hükûmet oralı olmadı.
Bu hususta Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün, “Krizdeki piyasa âcil kalp masajı bekliyor” çağrısı, durumun vahametinin ifadesi. Küçük-büyük birçok işyerinin devlete olan sigorta ve prim borcundan aynen işyerlerini kapatmaya ve işçi çıkarmaya başladığını belirtiliyor.
Vatandaşların faiz ve cezalarıyla 74 milyar yeni Türk lirasını aşan, her geçen gün faiz ve zamlar yüzünden daha da kabaran ve ödenemez hale gelen birikmiş borçlarının faiz ve cezalarını kaldıracak ve taksitlendirecek tedbirleri almasını öneriyor. Âcilen can çekişmekte olan piyasaları hayata döndürecek tedbirler alınmadığı takdirde durumun daha da vâhim olacağını haber veriyor…
Keza TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, son altı yılda sanayide yaşanan mâliyet artışlarına karşılık ihracat fiyatlarının gerilediğini nazara vererek piyasaların ciddî sıkıntı içinde olduğunu söylüyor. Carî açık ve bütçe açığına dikkat çekip iç piyasaların “alarm” verdiğini haber veriyor. TOBB Başkanının “Türk sanayicisi komisyoncu oldu; Türkiye’nin günlük câri açığı 100 milyon dolar, bulamazsak kriz çıkar” diye açık açık ikaz etmesine rağmen açığın artması, endişelendiriyor.
Piyasalarda adeta yaprak kımıldamadığını kaydeden Adana Ticaret Odası Başkanı Şaban Baş’ın bunu “adı konulmamış kriz” olarak nitelendirmesi, son günlerin önemli tespitlerinden. Buna göre, piyasaları vuran krizle karşılıksız çek ve senetlerdeki artışa paralel olarak, iflâslar ve kapanan şirket sayısı artacak. Tedbir alınmaması halinde olumsuzlukların daha da derinleşecek. Yılın ilk dört ayında 16 bin şirketin kapanması, reel sektörün can çekişmesine en bâriz bir örnek…
Türkiye’nin hızla bir türbülansa sürüklendiği, artık ekonomiden sorumlu bakanlarca da itiraf ediliyor. Ne var ki, son demde “kapatma dâvâsı”na odaklanan hükûmet, ekonomideki gidişatı da buna bağlamak istiyor.
Başbakan Yardımcısı Nâzım Ekren, hızla yayılan küresel krizin ilâve krizleri tetikleyebileceğini, faiz, petrol ve altın göstergelerinin hızla tırmanmasıyla, Türkiye’nin bu süreçten etkilendiğini anlatmakla geçiştiriyor. Hükûmetin enflasyon hedefini yüzde 4 olarak açıklamasına karşı, Maliye Bakanı Unakıtan’ın, “Türkiye’de enflasyon hızlı bir şekilde düşmeyecek, hiç kimse yüzde 4’ler falan beklemesin; Türkiye artık eskisi gibi de büyümeyecek” demesi, bunun en açık ikrarı. Ancak Unakıtan da “kapatma dâvâsı”nın yabancı yatırımcıları etkileyeceğinden hareketle, “siyasî belirsizliğin ekonomik belirsizlikleri getireceğini” nazara vermekle yetiniyor. Merkez Bankası Başkanı, daha Şubat ayında “Dalganın ortasındayız” demişti. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, “tedarik şoku”yla yükselecek carî açığın bu yıl 50 milyar dolara dayanacağını sözleri, aslında iflâsın resmen tescili. Tıpkı Başbakan, Maliye Bakanı ve diğer iktidar partisi sözcüleri gibi olumsuzlukları global krize bağlayarak “tepkileri” hafifletmeye uğraşıyor. “Bu durumu 2001’de de yaşadık” diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Fırat’ın, “esnafın dönüşümünün yaşandığı bu dönemde yeniden ekonomik krizle karşı karşıya kaldığını” kaydetmesi, ibret verici…
Bu arada tıpkı fert başına düşen millî gelir” gibi, işsizlik rakamları çarpıtılıyor. Her yıl ilâve edilen işsizler ordusu eklenmeden işsiz sayısı düşük gösteriliyor. Uzmanlar, sıcak paraya dayalı ekonomi politikalarıyla, tarımdan devlet desteğinin kesilmesi, altyapısı olmayan dalgalı kur sistemi ve yüksek faizle spekülatif ve riskli bir ekonomik durgunluğun çöküntüye ittiğini ikaz ediyorlar.
Bu defaki krizin 2001 yılındaki gibi bir gecede olmayacağı, daha ağır ve uzun süreli olacağı tespiti yapan ekonomistler, işin sanıldığından daha vâhim olduğunu, lâkin hükûmetin sadece seyrettiğinden yakınıyorlar. En vâhimi ise gittikçe ürküten kargaşaya karşı hükûmetin hâlâ bir irâde ortaya koyamaması, “Kapatma dâvâsı” mağduriyeti ve politik mâzeretlerle günü kurtarmaya çalışması. Demokratikleşmeyi, “yeni anayasa”yı, inanç ve eğitim hürriyetini, köklü yapısal değişiklikleri, temel hak ve özgürlüklere dair uyum yasalarını ötelediği gibi, ekonomideki tedbirleri de öteleyip ertelemesi. Kapıya dayanan krizin “kapatma davası”yla kapatılması, krizi krizle kapatma politikası…
Oysa bir an önce plânlı ciddî bir tedbir alması gerekiyor...
15.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|