Devlet; milletin teşkilatlanmış müessesesidir. Devlet, millet için vardır; yoksa, millet devlet için değil. Devlet; milletin inanç, örf, gelenek ve kültür değerlerine göre şekillenir.
Ne var ki, 18. asrın yarısından itibaren “sanayi devrimi” ile nükseden seküler, lâdini akımlar, dine, maneviyâta savaş açmıştı. Bütün yıkıcı felsefik akımların birleşmesinden hasıl olan “deccalizm” rüzgârları, Osmanlı devletini sarar. Nihayet 20. asrın ilk çeyreğinde sahneden çekilir. Yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise, tamamen bu felsefik akımların etkisinde yapılanır.
Din, maneviyat, toplumun en temel ve en tabiî haklarındandır. Cemaat, toplumu oluşturan katmanlardan bir parçadır. Ne var ki, sistem, rejim; yeni bir prototip ortaya çıkarma, dini dışlama, cemaatleri kontrol anlayışına göre yapılanmış. Bu anlayışın gereği olarak her şeye karar veren bir otorite, bir mit, sorgulanamaz güç konumunda. Başta inanç ve düşünce olmak üzere, giyimkuşama kadar her şeye “devlet” karar verir. Ferdin hürriyeti sınırlıdır. Devlet emreder; onun kulları harfiyyen uymak zorunda! Bu, devleti, bütün toplum görevlerinin, ekonomik ve kültürel hayatın tek düzenleyicisi olarak gören anlayıştır.
Milletin sosyal ve siyasî taleplerini dikkate almayan devlet, demokratik gelenekleri yerleşmiş olan ülkelerdeki kadar milletle barışık olmadığı için, milletle ciddi bir mücâdele halindedir.1
20. yüzyılın başlarından beri hâkim olan devletçilik zihniyeti, devletçiliğin katı temsilci Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra itibardan düşmüştür.2
İşin en tehlikeli tarafı, devletin, sistemin kutsallaştırılmasıyla birlikte putlaştırılmasıdır. Buna göre devlet, bir nevî “yeni putperestlik”tir. Yaşayabilmek için, sistemde var olan veya olmuş gibi görünen değerleri, sorgusuz suâlsiz kabul edip, bu değerler doğrultusunda hareket etmeye yöneliktir. Yâni, Firavunun putu köle, kölenin putu Firavun, hep birlikte kurdukları sistem bir başka put ve herkes ona tapıyor. Tapındığı şey ortadan kalkarsa diye bir korku yaşar ve ona sımsıkı yapışır.3 Devleti ziyadesiyle kutsayıp, putlaştırır ve kendi başına musallat eder. Bu anlayışa göre “devlet millet için değil, millet devlet için” vardır.
Şu halde, jakoben laik ulusalcıların da, “siyasal İslâmcı, muhafazakâr sağcıların” da devlet anlayışı, kendileri zıt kutuplarda olmakla beraber, aynı muhtevâdadır. Oysa, her devletin, hattâ yamyamların da bir kanunu, bir sistemi vardır. Devlet kanûnî olabilir. Ancak, önemli olan hukûkîlik ve sivil zihniyetin, demokrasinin hâkimiyetidir. Keyfîliğin ve istibdadın hâkim olduğu teşkilâtlanmaya “hukuk devleti” denemez.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay Prof. Dr. Mustafa İsen, vd., Türk Eğitim Sistemi/Alternatif Perspektif, TDV, Ank., 1996, s. 5.; 2- Age, s. 9899.; 3- Alev Alatlı, Zamansız Sözler (Eyüp Can) Timaş, İs., 2000, s. 83.
15.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|