Hayatımda pek çok armağan almışımdır. Kimisi tam hayallerimdeki gibi, kimisi ise çam sakızı, çoban armağanı… Kimi çok ikrama geçmiştir, kimisi ise “düşündüğü yeter” diyebileceğim kıymette…
Ama hiçbir zaman kendimi “gençlik bayramı” hediyesi almış gibi hissetmedim. Dahası gençlik bayramı benim hayatımda, armağan ya da sadece bir gün olarak herhangi bir yer etmedi. Hayatımı gözümde 19 Mayıs Gençlik Bayramı olmadan canlandırdığımda bir eksiklik göremedim. 19 Mayıs Gençlik Bayramı olmasa hayatımda ne değişirdi diye sorduğumda, “Bir tatil günü, birkaç resmî tören, bir iki protokol konuşması o kadar” cevabından başka bir cevap alamıyorum.
Evet bu “çok önemli” bayramın bir Orman Haftasından, bir 29 Ekim’den çok daha önemli olmadı hiçbir zaman. Orman Haftasındaki gibi ezberlediğimiz protokol konuşmaları, 29 Ekim gibi yine ezberlediğimiz geçit resimleri…
Sanki herkese bir bayram armağan ediliyor—çocuklara 23 Nisan, gençlere 19 Mayıs, sivil yetişkinlere 29 Ekim, askerlere 30 Ağustos— gençler de bu dağıtımdan bir pay almış gibi hissediyorum.
Bize de bu payı sorgulamak değil onaylamak, itiraz etmek değil itaat etmek, kafaya takmak değil sevinip mutlu olmak düşüyor.
Çocuk musun, neden 23 Nisan’da mutlu olmuyorsun? Genç misin, neden 19 Mayıs’ta se-vinmiyorsun? Sivil misin, neden 29 Ekim’de suratın asık? Asker misin, neden 30 Ağustosta bayram yapmıyorsun?
Ama sorun şu ki, ben o bayramda kule yapmakla, bu bayramda asker gibi uygun adım yürümekle, diğerinde yollar tank geçişi dolayısıyla kapandığı için işe yetişmekle uğraşıyordum.
Sevinemiyor, mutlu olamıyor, bayram yapamıyordum.
Bir gün, adı bayram olduğu için bayram olmu-yor çünkü.
Bir gün bayram olacaksa, bayram olduğu için bayram olur çünkü…
19.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|