Kâinatta tesadüfe tesadüf edilmediğine göre, ‘gençlerin bayramı’ olarak kutlanan 19 Mayıs’ın; ‘spor’la anılmasında da tesadüf olmasa gerek. Gençlik konusu her daim gündemde olan bir konu. Pek çok problemle boğuşan gençliğin sadece ‘spor’la gündeme gelmesi yeterli olmasa gerek.
‘Genç’ler ile ‘genç olmayanlar’ arasında bir ‘kuşak çatışması’ yaşandığı da vakıa. Bu noktada ‘kimin hatalı olduğu’ şeklindeki tartışma da çok su götürür. Zaman zaman “Beni bu gençler ihtiyarlattı” diyenleri de duyuyoruz. Gençlerden yana şikâyet edenlerin, hepimizin halletmesi gereken bir konu var. O da; ‘genç olmayanlar’ın üzerine düşen vazifeyi yapıp yapmadığı ya da gençlere ‘anlayacağı dil’den hitap edip edilemediğidir.
Neticeye bakılırsa; bir şeyleri eksik yaptığımız ortada. Ne anne-bana, ne de ‘yetkililer’ olarak bu konuda kendimizi de temize çıkaramayız.
Gençlerin maruz kaldığı pek çok ‘tehlike’ yayında, ‘yanlış bilgilendirme’lerden de şikâyet ediliyor. En tabiî hak olan ‘doğru bilgi edinme hakkı’ bile gençlere çok görülüyor. Bu konu, sadece ‘bilgi edinme kanunu’ çıkarmakla sağlanamaz. Asıl, ‘tarih’ konusundaki bilgiler gençlerden saklanıyor, gizleniyor. Gençlerin eğitimi konusundaki yanlışlar da saymakla bitmez. Gerek kıyafet konusunda ve gerekse ders malzemeleri konusunda yapılan yanlışlar sürüp gidiyor. Eğitim sistemi öğrencinin bilgisini, ahlâkını ve ‘maneviyat’ını değerlendirmekten çok, kılığını, kıyafetini, kravatını, ayakkabısını, ceketini dikkate alıyor. Konuşan, soru soran, merak eden öğrenci değil; susan, sormayan, verilen ödevleri intermetten kopyalayıp defterine yazan öğrenci makbul sayılıyor. Bunun doğru yol olmadığını anlamak için yüzyıllar mı geçmeli?
Türkiye’de 19 milyon genç var. Ülke nüfusunun yüzde 30’a yakını 15-29 yaşları arasında. Yeri geldiğinde nüfusumuzun genç olmasıyla övünüyoruz, fakat bu gençler ne kadar eğitimli, kalifeye eleman? Aynı ölçüde bu netice ile de övünebilir miyiz?
Bu cümleden olarak, Bilgi Üniversitesi öğretim görevlileri Gülesin Nemutlu ve Yörük Kurtaran’ın tesbitleri dikkat çekici. Taraf’tan Neşe Düzel’in sorularını cevaplandıran Nemutlu ve Kurtaran, gençlerin eğitilmediği, aksine ‘ehlileştirildiğini’ ifade ediyorlar. (Taraf, 12 Mayıs 2008)
Türkiye’deki gençlik konusunda araştırma yapan uzmanlar, gençliğin düşüncesini şöyle özetlemişler: “Eğitim, kişiyi özgürleştirmek, kafasını açmak için değil, gençleri ehlileştirmek, yola sokmak için yapılıyor. Lütfen bizi daha az eğitin!”
Uzmanlar, bilhassa gençlere yakın tarihin öğretilmediği konusunda da hemfikir. Devletin gençleri ‘sorun’ olarak gördüğü de ifade edilen açıklamalarda, anayasanın ‘değişmez’ 58’inci maddesi ile gençlerin kısıtlandığı belirtilmiş. Alınan tek tedbirin gençleri spora teşvik etmek olduğunun altını çizen Gülesin Nemutlu sormuş: “Tamam, zinde olalım da çok eski değil mi bu yöntem?”
23 Nisan ile 19 Mayıs’ın karşılaştırması yapılırken de şöyle denilmiş: “23 Nisan’da çocuklar yöneticilerin yerine geçer ve bir şeyler söyler. Nasılsa tehlikeli lâflar etmezler diye büyükler onları ağız dolusu gülümsemeyle dinlerler. 19 Mayıs Gençlik Bayramında böyle olmaz. Çünkü gençler konuşmaz. O gün gençler yürür, birbirinin üstüne tırmanır, bir takım kâğıtlar çevirirler, ama konuşmazlar. Bu yıl da konuşmayacaklar.”
“Eğitiyoruz” diyerek gençleri “öğüten” ve konuşturmayanlara itiraz ediyoruz: Lütfen, gençleri rahat bırakın!
19.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|