Fizikî zaferler aynı zamanda metafizikî zaferlere bağlıdır. Biri olmazsa diğeri de olmaz. Eğer hamlenin metafizikî ayağı yoksa zafer de yoktur. Hazreti Peygamberin rüyasında olduğu gibi zaferlerin yüzüne güldüğü kutlu şahsiyet olan Hazreti Ömer’e zaferlerinin sırrı sorulduğunda şöyle demiştir: “Savaşlara iki puan önde başlarız ve dolayısıyla da önde bitiririz. Birincisi, kazanacağımıza inanmakla ve Allah’a güvenmekle psikolojik olarak bir puan önde başlarız. Karşı taraf da bizim kazanacağımıza inanır ve dolayısıyla puanımız ikiye fırlar...” Tabiî bu güven tedbirleri aldıktan yani sünnetullahın gereklerini yaptıktan sonradır.
Fiilî tedbirler alınmadan yapılacak hamleler akamete uğrayacak ve boşa gidecektir. Bununla birlikte, sadece sünnetullahın veya adetullahın kurallarını yerine getirmek de yeterli değildir. Bir de kerametullahı dikkate ve hesaba katmak ve onun gereklerini yerine getirmek iktiza eder. İşte bu da hocaların veya manevî şahsiyetlerin işidir. Bu anlamda, İstanbul şayet Fatih olmasaydı fethedilemezdi. Yine İstanbul manevî fatih olan Akşemseddin olmasaydı yine fethedilemezdi. Bazı haşevi yani dolgucu hocalar İstanbul’u Mehdi fethedecektir diye Fatih’in önünü kesmek isterler ve irade ve niyetine takoz koyarlar. Halbuki o Hazreti Peygamberin müjdesine nail olmak ve iyi bir komutan olarak tarihe geçmek istemektedir. Pürüzlü mesele Akşemseddin’in önüne getirilir o da meseleyi hallu fasl eder. Der ki: “İstanbul’u birinci defasında Sultan Mehmet fethedir. İkinci defasında da Hazreti Mehdi fethe müyesser olur...” Bunun üzerine diğer ulema sükût eder ve itirazlarını çekerler.
Fethin önündeki manevî zorlukları Akşemseddin, fizikî zorlukları da Fatih Sultan Mehmet açmıştır.
Akşemseddin üzerinden İstanbul’un fethinde Şam’ın önemli bir rolü vardır. Akşeyh Şam’dan gelmiş ve Anadolu’ya hicret etmiştir. İstanbul’un fethine kadar Fatih’le birliktedir. Fetihten sonra ise misyonunu deruhte eden bir insan olarak Göynük’te inzivaya çekilmiş adeta zaferin neşvesini içine gömmüştür. Yavuz’un Mısır seferinden dönüşünde şaşaadan ve milletin iltifatından kaçınmak için Üsküdar’dan Topkapı Sarayına geceleyin kimseye görünmeden geçmesine ve otağına dönmesine benzer. Ancak bu tekellüfsüz ruh ve sineler fetihleri ve zaferleri barındırabilirler.
***
İstanbul surlarına yönelik Fatih’in muhkem kuşatması ve saldırı emri istenilen neticeyi vermeyince ümitler gider gelir. İstanbul hisarına yönelik muhasara ve kuşatmanın kaldırılması bile gündeme gelir. Artık karar Akşemseddin’in iki dudağı arasındadır. Fatih bile sarsılmıştır. Bunun üzerine Akşeyh Fatih’e çekişen ve azarlayan bir üslupta mektup yazar ve direnmeden ne savunmanın, ne de zaferin olabileceğini ihtar eder. O da pupa yelken pesimizme ve bedbinliği kapılmak üzereyken Akşeyh’in telkinleriyle uyanır ve kendine gelir. Mesele bıçak sırtındadır ve kuşatma hemen kaldırılacak ve tarih yerinde saymaya devam edecektir. Ama Akşemseddin müjde üzerine müjde verir ve kuşatmanın kaldırılmasına engel olur. Bununla da kalmaz manevî zaferin istihsali için çadırda tazarru ve niyaza durur. Onun bereketli duâsı sayesinde fetih müyesser olur. İstanbul’un birinci fethinde Şam’ın rolüne mukabil ikinci fetihte de İstanbul, Şam fethinin mukaddimesi olur. 1909’dan beri süren manevî kuşatma kalkar. Büyük İskender’in arkasında Aristo’nun olduğu söylenir. Muhakkak ki Fatih’in arkasında gölge fatih de Akşemseddin Hazretleridir.
***
Bir başka tarihte bir başka Akşemseddin de Sultanu’l ulema İzzettin Bin Abdusselam’dır. Gerçekten de bihakkın Sultanu’l ulema’dır. Yani ulema sultanı veya manevî âlemin ve iklimin padişahı. O ise İslâmın makus bir anında himmetini toplayarak Müslümanların imdadına yetişir. Adeta Moğollar karşısında dönemin Çanakkale’sini kurtaran adamdır.
Mısır, Moğolların karşısında Âkif’in deyimiyle İslamın son kalesi, son askeri ve son iklimi ve son ordusudur. Talihe bakınca Müslümanların mukadderatı 13, 14 yaşında bir sabinin elindedir. Himmet ehli de biçaredir. Alınması gereken tedbirlerin cesameti yanında Müslümanların hali per perişandır. Şûrâ-yı devlet meseleyi enine boşuna tartışır ve orada İzzettin bin Abdusselam manevî liderliğini gösterir. Devleti irşad eder ve Muzaffer Kutz’a bey’at ederek galat ve lagata (kargaşa) son verir ve Müslümanların makus talihini yener. Sultanat noktasında Muzaffer Kutz ihtiraslı değil aksine perhizkâr ve bigâne ve isteksizdir. Aynen bir Nureddin Zengi’dir. Devlet erkânından almış olduğu ödünç vazife ile kollarını sıvar ve savunma tedbirleri alır ve sonunda Moğolların Bağdat’ı yakıp yıkmasından iki sene sonra Aynu’l Calut’ta onları bozguna uğratır. Moğolların şevketi kırılır ve talihleri döner. Artık yaver giden talihleri ters dönmüştür. Aynu’l Calut sonun başlangıcı olur ve bu zaferin gerisinde dönemin Akşemseddin’i nurlu Şeyh İzzettin bin Abdusselâm vardır. İstanbul’un manevî fatihi Akşemseddin de bu toprakların manevî tapusudur ve mezarından, müjdelediği ikinci fethi de intizar etmektedir.
19.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|