Epictetus der ki: “Sahip olmadığına üzülmeyen, sâhip olduklarına da sevinen insan akıllı insandır.”
Ne güzel bir tesbit değil mi? İnsanların neden mutsuz olduklarına bir bakın. Bu sözün ne kadar anlamlı ve yerinde olduğunu göreceksiniz. Çünkü insanın ihtiyaçları sonsuzdur. Birini elde etse diğeri çıkar, sonsuza kadar uzanıp gider. Bunların hepsini elde etmesi ise mümkün olmaz. İşte akıllı insan her arzusuna ulaşamayacağını, buna imkânları ve ömrünün yetmeyeceğini bilen, kendine ona göre çekidüzen veren insandır. Evet, bir kısım gerekli, vazgeçilmez, zarurî cinsten ihtiyaçlar bulunacak ve bunlar güç ve imkânlar ölçüsünde karşılanacaktır. Ama insanın gözü dünyanın lüks ve şatafatında ise hem bunlara bir sınır koymak, hem de hepsini elde etmek mümkün değildir. Öyleyse daha peşinen, “Niye başkasının var da benim yok?” anlayışını terk etmek gerekir. “Herkes yorganına göre ayağını uzatmalı. Kısmetim bu kadarmış” deyip hâlinden şikâyet etmemeli, memnuniyetsizlik göstermemeli.
Hani biz Kadere inanan insanlardık? Allah daha yaratılmadan önce kısmetimizi tayin etmemiş mi? Kur’ân’ında, yeryüzünde vuku bulan ve başımıza gelen her şeyin yaratılmadan evvel bir kitapta yazılmış olduğunu, ta ki kaybettiğimiz şeye üzülmeyelim, verildiğinde de şımarmayalım1 buyurmuyor mu?
Demek kadere inanan, kısmetine rıza gösteren kimsenin gözü yukarılarda olmaz. Çalışır, çabalar, Allah ne takdir etmişse ona rıza gösterir. Hem Epictetus’un dikkat çektiği gibi sahip olmadığına üzülmeyen (çünkü bunlar sonsuzdur), sahip olduklarına sevinen insan akıllı insandır. Nelere sahip olmamışız ki! Saymakla bitiremeyiz. Herbiri elmas değerinde nimetler bunlar. Bunların birçoğuna sahip olamayanlar da var. İnsan olarak yaratılmak büyük bir nimet. Sağlığımız, afiyetimiz, organlarımızın yerli yerinde olması, düzenli çalışması büyük birer nimet. Paha biçmek mümkün değil. Sağlığı yerinde olmayıp da hastanelerde kıvranan öyle insanlar vardır ki trilyonları olduğu halde mutlu değillerdir. Elimiz tutuyor, gözümüz görüyor, kulağımız işitiyor, aklımız çalışıyorsa, bundan daha büyük bir nimet olabilir mi?
Ya iman, İslâm nimeti? Onun verdiği bakış açışıyla her şeyi güzel görüyor, karanlıkları aydınlatabiliyoruz.
Gerçek bu iken sahip olduğu nimetlerin kadrini bilmeyip şikâyeti alışkanlık hâline getirmiş olan insan aynı zamanda kaderi tenkit ettiğinin farkında mıdır? Oysa, “Kaderi tenkit eden başını örse vurur kırar. Rahmeti inkâr eden rahmetten mahrum kalır.”
Sahip olduklarına sevinemeyen, onlarla mutlu olamayan insanı hiçbir zaman memnun etmek mümkün olmaz. Onlar neyi elde etseler memnun olmazlar. Şikâyeti, burun kıvırmayı, homurdanmayı meslek edinen böyle kimseler Confidences’in dediği gibi fırsat kapılarını çalsa, bu defa da zil sesinden yakınırlar. Şikâyet onların ruhlarına işlemiştir.
Demek insan kendi mutluluk veya mutsuzluğunu yine kendi hayata bakış açısıyla hazırlıyor.
Dipnotlar:
1. Hadid Sûresi: 22-23.
19.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|