Konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ancak, bir önceki yazının kısacık bir özetini yapmakta fayda var.
Bir sohbet esnasında “Ümmetimin ekseriyeti dalâlette ittifak etmez" meâlindeki Hadis–i Şerif'in mânâ şümûlüne, altmış seneye yakındır Türkiye'de yapılan genel seçimlerin de girip girmediği yolundaki düşüncelere temas etmiştik. Ayrıca, hadisin mânâsını siyasete doğrudan değil, birebir değil, belki dolaylı şekilde ve bundan bir kanaat, bir ders–i hikmet çıkarabilmek adına, seçim sonucu tablolarına bakmanın faydalı olabileceği kanaatine varmıştık.
Evet, elbette ki "millet ekseriyeti"nin bir meselede ittifakı önemlidir ve kayda değer bir meseledir.
Ne var ki, bu "ekseriyetin ittifakı" meselesini müzakere ederken, mutlaka usûlüne uygun hareket etmek, mânâ makamlarını değiştirmemek ve bilhassa "millet ekseriyeti"nin ne demek olduğunu çok iyi bilmek, kavramak şartıyla...
Ekseriyet, yüzde 50'nin fazlası demek
Bu ölçülere göre, Müslüman milletimizin seçimlerdeki tercih ve teveccühündeki "ekseriyet"ten âcizane anladığımız mânâ şudur: Evvelâ, seçimlerde, referandumlarda baskı, şiddet, dayatma, tek yönlü propaganda olmayacak; vatandaşın iradesi tamamen hür ve serbest olacak. İkincisi, mutlaka eşit şartlara haiz alternatifler bulunacak. Üçüncüsü ise, "ekseriyet" demenin yüzde 50'nin üzerindeki oran demek olduğunu kat'iyyen bilmek...
İşte, biz de bu noktalardan hareketle, bilhassa 1950'den sonraki seçim neticelerine şöyle bir nazar gezdirdik ve açıkça şunu gördük ki: Bu Müslüman ve dindar millet, sadece ve sadece Demokrat Parti ile Adalet Partisine yüzde 50'nin üzerinde oy vermiştir. Bunların dışındaki hiçbir parti yüzde 50 ve üzerinde bir oy oranını yakalayamamıştır.
Dolayısıyla, söz konusu rivâyetin mânâ şümûlünden bir cüz'ünü seçim tablolarına tatbik etmemiz halinde bile, ekseriyetin mezkûr iki parti dışındaki hiçbir partiye teveccüh etmediğini ve onlar üzerinde bir ittifak kurmadığını açıkça görebilmekteyiz.
İşte, 1950'den bu yana ortaya çıkan önemli seçim tablolarından bir kısmı:
1950: DP yüzde 52,68
1954: DP yüzde 57,50
1965: AP yüzde 52,87
1977: CHP yüzde 41,39
1979: AP yüzde 54,33 (*)
1983: ANAP yüzde 45,14
1987: ANAP yüzde 36,31
1995: RP yüzde 21,38
1999: DSP yüzde 22,19
2002: AKP yüzde 34,43
2007: AKP yüzde 46,58
Bu tabloda da açıkça görüldüğü gibi, değişik tarihlerde "en çok oy alan parti" sayısı yedidir. Bunların arasında ismi gibi misyonu da farklılık arz eden partiler var. Ancak, bu listede misyonu aynı olup yüzde 50'nin üzerinde oy alabilen, yani "milletin ekseriyeti"nin teveccühüne mazhar olabilen sadece iki parti, DP ile AP var.
....................................................
(*) 50 senatör ile 5 milletvekili için 14 Ekim'de yapılan ara seçim sonucu.
Tarihin yorumu 19 Mayıs 1944
Kırım'da soykırımlı sürgün
Hem komünist, hem de emperyalist bir rejimle idare edilen Soyvet Rusya'nın o zamanki diktatör lideri J. Stalin, Kırım'da yaşayan bütün Müslüman Tatarların toplatılarak sürgün edilmelerini istedi. Gerekçe, II. Dünya Savaşı esnasında bunların Almanlar'la işbirliği yaptığı şeklindeydi.
Stalin'in sürgün emri 18/19 Mayıs (1944) gecesi Kırım'da Türklere sür'atle iletildi. Onlara sadece iki saatlik bir mühlet verildi. Hiçbir eşyasını almadan, evini barkını, malını mülkünü olduğu gibi bırakacak ve belirlenen istasyonlarda toplanacaklardı. Çaresiz kalan Müslümanlar, bu emre uymak durumunda kaldılar. Direnenlere zerrece bir müsamaha gösterilmedi. Ya zorla alınıp götürüldü, ya da direndikleri yerde vurularak öldürüldüler.
Gece vakti, korku ve perişaniyet içinde toplananların yekûnu 420 binden fazlaydı. Hepsini itiş tıkış bir vaziyette yük vagonlarına bindirdiler ve uzak diyarlara götürüp parça parça bıraktılar. Ekseriyetini Kabartay, Sibirya, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan gibi yerlere dağıttılar.
Sürgün edilen mazlûmlara her türlü eziyeti, işkenceyi, hakareti revâ gördüler. Onları azılı komünistlerin insafına terk ettiler.
Nüfusun yarısına yakını, daha sürgün esnasında vefat etmişti. Geri kalanlar da, sadece ayakta ve hayatta kalabilme mücadelesini veriyordu.
Bu vahşiyâne muamele, 1956'ya kadar sürdü. Müslümanlar, bu tarihten sonra bir derece teneffüs imkânını bulabildi. Ardından, kademeli şekilde geri dönüş hareketi başladı. 1990'a kadar dönebilenlerin yekûnu 260 bin civarında oldu. Vatanına dönmek için hâlen de uğraş verenler var.
150 köylü Karadeniz'de boğduruldu
Bu arada, Stalin'in 18 Mayıs 1944 tarihli sürgün emrinin unutkanlıkla ulaştırılamadığı bir köyün (Arabat bölgesinde) olduğu tesbit ediliyor. Durum derhal Stalin'e bildiriliyor. Gelen emir çok net ve kesin: "24 saat içinde işlerini bitirin!"
Kızılordu birlikleri, köylüleri derhal toplayıp bir tekneye bindiriyor. Karadeniz'e açılan bu insan yüklü tekne, sâhilden birkaç mil uzaklaştıktan sonra da acımasızca batırılıyor. Ne yazık ki, sağ kurtulan olmuyor.
İşte, komünizan vahşetin sergilemiş olduğu bir soykırım örneği daha...
19.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|