Tıbbî vak'alarda sebepten sonuca (teşhis–tedâvi) doğru giden bir metotla hareket edilir.
Sosyal olaylarda ise, bunun tam tersi bir metot uygulanır.
Yani, sonuçtan sebebe doğru gidilerek sağlıklı analizler yapılabilir ve ona göre de uygulanacak tedâvi usûllerine başvurulur.
* * *
Ortada bir "mânevî buhran"ın olduğu ve bu buhranın toplum içinde kol gezdiği artık su götürmez bir gerçek.
Düşünün, bir "lahmacun kokusu tartışması" yüzünden insanlarımız birbirinin canına okuyor, kanını döküyor.
Basit bir park etme veya yol verme meselesinden dolayı, yine benzer cinnet halleri yaşanıyor; insanlarımız bir hiç uğruna birbirini boğazlıyor.
Aynı şekilde gasp, soygun, hırsızlık, tecavüz vak'alarının çoğunda aynı cinnet ve bunalmışlık hallerinin damgasını vurduğuna ve bu gibi vak'aların tetikleme sonucu artış kaydetmesiyle birlikte, mezara gidenler bir yana, hastahanelerin, hapishanelerin dolup taştığına şahit olmaktayız.
Hele hapishanelerde, adam alacak yer kalmadı neredeyse...
Üstelik, bütün bu olup bitenler, ibret dersi teşkil ederek insanları durdurmak, frenlemek yerine, adeta daha da tahrik ediyor. Bunalımlı tahrikler ise, yukarıda sıraladığımız menfî hadiselerin maalesef sayısını arttırıyor.
* * *
Evet, toplum genelinde özellikle son zamanlarda artarak ve yeni boyutlar kazanarak yaşanan böylesine üzücü ve ürpertici olayların, şüphesiz derinlerde yatan çok önemli bazı sebepleri olmalı.
Bunların tez elden ve muhakkak sûrette tesbit edilmesi, en öncelikli meseledir. Hemen ardından da, bu sebeplerin düzeltilmesine, vahametin giderilmesine, vaziyetin ıslâh edilmesine sıra gelir ki, bunun gecikmeye hiç tahammülü yok.
Aksi halde, son derece basitmiş gibi görünen meselelerin bile âniden alevlenerek bacaları nasıl sardığını veya ocakları nasıl da söndürüp küle çevirdiğini anlamakta zorluk çekeriz.
Zira, zamanında teşhisi konulmayan, tesbiti yapılmayan ve önüne geçilmeyen "sosyal hastalıklar"ın hem yayılma istidadı çok kuvvetli, hem de bu hastalıkların kronikleşme ihtimali çok yüksek.
Yaşanan ürkütücü tablo karşısında, şüphesiz herkesin payına düşen bir sorumluluk derecesi var. En büyük sorumluluk ise, elbette ki, toplum adına toplumu yönetenlere aittir.
Bu mevkide olanların, özellikle mânevî ve ahlâkì buhranı giderecek köklü ve tesirli çarelere başvurması artık kaçınılmaz bir hale gelmiştir.
Hasılı, tehlike büyük ve yeni ilâvelerle büyümeye devam ediyor. Buna mukabil, çare arayışlarında da daha büyük bir çaba ve gayret göstermek elzem olmuştur.
Tarihin yorumu 13 Mayıs
1972
Ya muhtıraya uyarsın, ya da vetoyu yersin
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Suat Hayri Ürgüplü tarafından hazırlanan bakanlar kurulu listesini veto etti.
Vetonun gerekçesi ise, kargaları dahi güldürecek kadar komikti: "Bu kabine, 12 Mart Muhtırasının ruhuna uygun değil."
Bunun üzerine, kendisine tevdi edilen "hükümeti kurma görevi"ni Çankaya Köşkü'ne iade eden Ürgüplü, bu tarihten sonra aktif siyasetle mesafeli durmaya çalıştı.
* * *
Anarşik olayların giderek artması, yabancı uyruklu teknisyenlerin anarşistler tarafından (D. Gezmiş'in arkadaşları) hünharca öldürülmesi, 12 Mart (1971) Muhtırasından bu yana başbakanlık yapmakta olan eski CHP'li Nihat Erim'i bir hayli yormuş ve adeta canından bezdirmişti.
Erim, "sağlık gerekçesiyle" 17 Nisan 1972'de istifa etti. Bunun üzerine, hükümeti kurma görevi Suat Hayri Ürgüplü'ye verildi. Onun kabinesi veto edilince, devreye bu kez "muhtıra meddahı" MGP'li Millî Savunma Bakanı Ferit Melen girdi.
Muhtırayı alkışlayan Melen, Köşk tarafından da kabul edilen yeni kabineye AP'den 8, CHP'den 5, MGP'den 2, Meclis dışından 9 ve Kontenjan Senatörü olarak 1 kişiyi alarak, muhtıranın mantığına uygun bir kadroyla başbakanlık görevini üstlendi.
Böylelikle, Ürgüplü'nün veto edilip, Melen'in kabul görmesinde rol oynayan en önemli faktörün "muhtıra mantığı" olduğu bir bakıma kesinlik kazanmış oldu.
***
1903'te Şam'da dünyaya gelen Suat Hayri Ürgüplü, son Osmanlı Şeyhülislâmlarından Ürgüplü Hayri Efendinin oğludur. Hukuk Mektebi mezunu olup, uzun yıllar hakimlik yaptı. 1943'te Kayseri milletvekili olarak Meclis'e girdi. Bir müddet Gümrük ve Tekel Bakanlığı yaptı. 1950'de DP listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1961'de bu kez AP listesinden bağımsız senatör seçildi. 1965'te İnönü hükümetini gensoru ile devirip koalisyon hükümetini kurdu. 1966'da Cumhurbaşkanı Sunay tarafından kontenjan senatörü yapıldı. 1972'de ise, kurmuş olduğu bakanlar kurulu listesi, yine aynı Sunay tarafından bu kez veto edildi.
13.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|