Sıhhatinden şüphe ettiğimiz, doğruluğuna kanaat getiremediğimiz bir gazete haberinin kupürü var önümüzde.
Malatya'da çıkan mahallî Nethaber gazetesinin 2 Mayıs 2008 tarihli nüshasında yer alan "Heykel sempozyumunu müftü ve imam açtı" başlıklı haberinde, asla inanmak istemediğimiz şu bilgiler aktarılıyor: "İnönü Üniversitesi tarafından organize edilen 3. Ulusal Taş, Ahşap, Metal Heykel Sempozyumunun açılışını Malatya Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu ile imam Celal Tilgen yaptı.
"Açılış töreninde konuşan İÜ Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu: 'Aramızda çok değerli, çağdaş bir din adamımız var. Kendileri Malatya'ya yeni atandı. Bağnaz bir din anlayışını savunmak yerine, resim ve heykel yapımında bizzat çekiç vuran din adamlarına Türkiye'nin ihtiyacı var' diyerek, Müftü Sönmezoğlu'nu mermer taşına çekiç vurarak açılış yapmaya dâvet etti.
"İl Müftüsü Sönmezoğlu, eline çekici alarak: 'Sanat en önemli olay. Bizden beklenen ile üniversitelerden beklenen şeyler ayrıdır. Resim olmazsa, birbirimizi nasıl tanıyacağız? Dedemizi, babamızı, Atatürk'ü nasıl tanıyacak çocuklarımız? Onun için, ilme ve bilimselliğe ihtiyacımız var' diye konuştu."
Aynı resimli haberin içinde, ayrıca heykel mermerine elindeki burç ve çekiçle vuran müftü efendinin resmi ile imam efendinin patlatmış olduğu "Ben zannettim ki, burada benim heykelim dikilecek" şeklindeki nâhoş esprisi de yer alıyor.
Başta da belirttiğimiz gibi, gazete haberinde yer verilen müftü ve imam efendiye atfedilen sözlerin doğruluğuna ve aynen vâki olduğuna bir türlü inanamadık, inanmak da istemedik.
Zira, biz özellikle müftü efendiyi böyle bilmiyoruz. Nitekim, daha evvel görev yapmış olduğu Düzce Gölyaka ilçesi, Ereğli (Kdz.) ilçesi ile Iğdır ili halkı da kendilerini bu şekilde bilmiyor, tanımıyor. Söz konusu haberi duyduklarında da şaşırmış, üzülmüş, hayret etmişler...
Biz de, kendisini daha evvel tanıyanların görüş ve kanaatini paylaşmak istiyoruz. Müftü efendinin bilhassa heykel hakkında olumlu bir fikir beyan edeceğini, hele hele bu işi teşvik eder tarzda konuşmalar yapacağını hiç sanmıyoruz. Böyle bir şeye ihtimal dahi vermiyoruz, vermek istemiyoruz.
Dolayısıyla, hem ilgili gazete haberinin ne derece sıhhatli olduğunu öğrenmek, hem de kendisini seven, saygı duyan dostlarının yüreğine su serpmek için, Malatya İl Müftüsü sayın Mehmet Sönmezoğlu'ndan tatminkâr bir açıklama beklediğimizi burada ifade etmek istiyoruz.
Tarihin yorumu 16 Mayıs 1475
Sultan Fatih'in Kırım Seferi
Fatih Sultan Mehmed'in meşhûr "Kırım Seferi" başladı. Gedik Ahmet Paşanın kumanda ettiği büyük ve güçlü bir donanma ile yola çıkan Osmanlı Ordusunun başında Sultan Fatih'in bulunuyor olması, meselenin ehemmiyetini anlatmaya yetiyor olmalı.
Müslüman Tatarların ülkesi olan Kırım Hanlığı, 1440'larda kuruldu. Kurucu lider olan Hacı Gerey Hanın 1456'da vefat etmesi üzerine, oğulları arasında taht kavgası yaşandı. Bu iktidar çekişmesinin uzun müddet sürmesi sebebiyle, bölgede güçlenme eğiliminde olan Cenevizllierle Rusları iştahlandırdı. Bu iki hükümetin kuvvetleri, zaman içinde sadece Kırım Yarımadasında yaşayanları değil, Karadeniz'in kuzey sâhillerindeki bütün Müslüman unsurları rahatsız etmeye başladı.
Baskı ve zulümkârlığın had safhaya çıkması üzerine, Müslümanlar çareyi Osmanlı'ya müracaatta buldular.
Sultan Fatih, işte bu gerekçelerle harekete geçti ve 1475 yılı baharında Kırım üzerine muazzam bir sefer düzenledi.
Kısa sürede Cenevizliler'in işgal etmiş olduğu bütün limanlar fethedildi. Bu arada hapse atılan Mengli Giray Bey kurtarıldı ve Kırım Hanlığının başına getirildi. Hanlık, işte bu tarihten itibaren Osmalı himayesi altına girmiş oldu.
Bu arada, Rusya da bölgede giderek güçleniyor. Güçlendikçe de, Kırım üzerindeki emellerini tatbik sahasına koymaya çalışıyor. Nihayet, Osmanlı'nın da zayıf dönemine rastlayan bir tarihte (1736) büyük bir kuvvetle Kırıma giren Rus ordusu, ülkenin en mamur şehirlerini birer harabeye çevirdi. Mescitlere, kütüphanelere varıncaya kadar her taraf yakılıp yıkıldı, sayısız insanın kanı akıtıldı.
Kırım Hanlığı, ne yazık ki 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Osmanlı hakimiyetinden çıkartıldı. Artık korumasız ve savunmasız bir duruma sokulan Kırım Hanlığı, nihayet 1783'te ortadan kaldırıldı ve Kırım bölgesi bütünüyle Rusya'ya bağlandı. Bu esaretten kurtulmak için verilen bağımsızlık mücadelesi asırlarca sürdü; halen de sürmekte olduğu söylenebilir.
16.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|