Ekonomideki kırılganlık, artık saklanamıyor. Balon sönüyor. Ekonomik büyümenin 2004’ten bu yana ivme kaybettiği, açıkça itiraf edilmekte. Belirsizlik süreci devam etmekte…
Önceleri, “finanse edilebilir carî açıktan korkmamak lâzım” diyen ve en ufak bir dalgalanmayla kaçabilecek “sıcak para” ile finanse edildiğini âdeta görmezden gelen bakanlar da, krizin pek uzak olmadığını kabullenmekteler. “Pembe tablo edebiyatı”nın sonu geldi.
İngiliz bankası Merrill Lynch’in eski çalışanı, Amerikan ve Birleşik İngiltere Krallığı vatandaşı ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Şimşek, daha önce “Geldiğimiz nokta tabiî ki memnuniyet verici değil” diyerek, hükûmetin enflasyondaki başarısızlığını ima etmiş, lâkin “şok tırmanışı”, kuraklığa bağlamıştı. Borsa, döviz ve faiz kıskacındaki ekonomik politikalarından söz etmeden…
Şimşek şimdi, “maalesef yurtdışından tedarik şoku yaşadığımız için enflasyon yüksek kalmaya devam edecektir” diyor. Cari açığın bu yıl 50 milyar dolara yaklaşabileceğini peşinen itiraf ediyor.
Zira herkes biliyor ki Türkiye’de ekonomi, büyük carî açık ve işsizliğe rağmen “sıcak para” ve “borç” üzerinde dönüyor…
* * *
Anlaşılan o ki “enflasyonun düştüğü” iddiası da bir çarpıtma. ATO’nun araştırmasına göre, vatandaşın en çok kullandığı yüz kalem mal ve hizmetten 77’sinde yüzde 261’lere varan oranlarda artış olmuş.
Başta gıda olmak üzere halkın günlük hayatta satın aldığı ve kullandığı kalemler baz alındığında, “resmî enflasyon” verileri ile piyasadaki “gerçek enflasyon” arasında uçurum var. TÜİK’in her ay açıkladığı ve Başbakan’ın televizyonlarda “icraatın içinden”de propaganda ettiği “resmî enflasyon” 9.3; ancak çarşı pazardaki gerçek enflasyon yüzde 49.3. Hatta bazı gıda maddelerinde bu rakam yüzde 180’lerden 257’lere varıyor.
Neticede hükûmetin hedefi tutmuyor. Araştırmalar, son beş yılı kapsayan dönemde enflasyon ortalamasının yüzde 54, hatta en yoksul kesimde yüzde 57.2 olduğunu tesbit ediyor. Ekonomistler bunu “yeni enflasyon sarmalı” olarak nitelendiriyor. Yıllardır IMF programlarıyla gösterilen fedakârlığın karşılığı görülmüyor. Endişe gün geçtikçe artıyor…
“Anasol-M”den sonra AKP hükûmetinin “IMF programı mimarı” Kemal Derviş, sanayileşmiş ülkelerin finans piyasalarındaki politikaları nedeniyle Türkiye gibi ülkelerin “gerçek bir enflasyonist tehlike ve tsunami ile karşı karşıya olduğunu” belirtiyor. Son tsunaminin insanları yüzde 25 yoksullaştıracağını bildiriyor.
Hatırlanacağı üzere, IMF Türkiye Masası Şefi Leronzo Giorgianni, petrol fiyatları yüzünden yükselen büyük carî açığa “tedbir” olarak, “faiz ve zamlar”dan oluşan “yeni tasarruf tedbirleri”ni salık vermiş; “aksi halde açığın altında kalırsınız!” diye tembihlemişti! Ek vergiler konulmasını, maaşların kısılmasını önermişti.
Siyasî iktidar, bu “çağrı”ya uyarak birçok mala zam yaptı. Zamların başını akaryakıt gibi temel mallar çekti. Elektriğin yanı sıra mazota, doğalgaza, LPG’ye yüzde yüzde 9 ile 17 arasında zam yapıldı. Son bir yılda benzine yapılan onlarca zamla zam oranı yüzde 20’yi aştı.
Keza, KDV’den ÖTV’ye vergiler yükseltildi. Motorlu taşıtlar vergisinden, emlâk, trafik, çevre, temizlik (çöp) vergisine kadar arttırıldı. Harçlara ve birçok hizmete zam yapıldı.
Ama IMF Başkanı Dominigue Stauss-Kahn, ekonomik ortamın hâlâ bozulmaya devam ettiğini belirterek, yine de krizin yayılma riskinin yüksek olduğunu uyarıyor!
* * *
Bir başka çarpıtma, işsizlik ile iç ve dış borçlanmada yapıldı. Baştan beri siyasî iktidarı destekleyen medyanın da mârifetiyle âdeta tersyüz edilen rakamlar açığa çıkıyor.
Hükûmetin işsiz sayısını 2 milyon 350 bin olarak açıklamasına karşı 4.4 milyonu bulmuş. Gerçek işşisizlik oranı, 17.5.
“Teslim tutanağı”nda, dış borç 120 milyar dolardan 170.1 milyara; iç borç 87 milyar dolardan 182.4 milyar dolara yükselmiş. Özel sektörün borcu 44 milyardan 148 milyar dolara fırlamış. Son beş yılda kamunun iç borcu 89 milyar dolardan 207 milyar dolara çıkmış.
IMF’nin isteğiyle Derviş döneminden kalma stand-by anlaşmaların en sonuncusu bu ay sona eriyor. Ancak öyle görünüyor ki AKP hükûmeti, yatırım, üretim ve istihdamdan yoksun IMF programına zemin hazırlıyor. “Fona olan borcumuz kotamızın yüzde yüzünü aştığı için eğer erken ödemezsek gözden geçirme otomatik olarak devreye girecek” diyen Bakan Şimşek’in sözleri bunun sinyalini veriyor.
Oysa ekonomisini IMF’ye teslim eden ülkelerin hemen hemen hepsinde sosyal adalet ve gelir dengesizliği, ekonomik krizler, kargaşa ve iç karışıklıkla kaos yaşanmış. İnsanların geliri artmamış; borçları ve yoksulluğu artmış.
Yanlış ekonomik politikalar, Türkiye’yi IMF’ye mecbur etmekle, uluslar arası sermaye ve küresel gücün kıskacına almakta. “Ekonominin çok iyi gittiğini söylemek mümkün değil” diyen TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun “Borç alan emir alır; IMF ve Dünya Bankası nazlanarak biraz kredi veriyor, ama karşılığında müdahale ediyorlar” değerlendirmesi, bu açıdan oldukça önemli…
Küresel sermayenin faiz ve rant kabı IMF ve Dünya Bankası gibi finans kurumları elinde tutan küresel güçlerin “projesi”yle, Türkiye’nin ABD’nin Müslüman komşu Irak’taki işgal ve zulme “destek” vermesi, İran’a yapılacak operasyona “ortak” edilmesi ve Afganistan’a NATO şemsiyesinde “ek muharip asker” talebi, bundan…
Tsunami, sadece içte ekonomiyi değil, dışta da vuruyor; dış politikayı ipotek altına alıyor…
16.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|