“Halka rağmen halk için” anlayışını temsil edenler, her imkân ve fırsatta ‘darbe’ yapmak isterler. Nitekim, 14 Mayıs 1950’deki genel seçimlerde ‘tek parti’ devrinin sona ermesini içlerine sindiremeyen ‘o kafa’ temsilcileri hemen ‘darbe’ planları yapmıştır. Neticede halkın helâl reyleriyle üç defa arka arkaya tek başına iktidara gelen Demokrat Parti’yi darbe ile iktidardan uzaklaştırmışlar, merhum Adnan Menderes ve iki arkadaşını zulmen idam etmişlerdir.
“Halka rağmen halk için” anlayışının temsilcileri, 14 Mayıs 1950’deki ‘millet iktidarı’na ancak 10 yıl tahammül edebildiler ve 27 Mayıs 1960 ihtilâliyle ‘ihtilâller serisi’ni başlattılar. Onlara göre ihtilâllerle her şey güllük gülistanlık olacaktı. Fakat ilerleyen yıllarda görüldü ki, ihtilâller; ihtilâlcilere de fayda vermedi, onları da memnun etmedi. Etmiş olsaydı, sıradaki ihtilâller, darbeler, muhtıralar gelir miydi?
Bütün dünyada, ihtilâllerin ülkelere fayda vermediği her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Bu konuda bir itiraf da Güney Pasifik’teki ada ülkesi Fiji’den geldi. 1987’de ilk darbeyi yapan Albay Sitiveni Rabuka, ülkede darbe kültürüne “artık son verilmesini” istemiş. (AA, 15 Mayıs 2008)
Daha sonra demokratik olarak yapılan seçimlerle başbakanlık da yapan Rabuka, darbenin 21. yıldönümünden bir gün sonra Fiji Times gazetesinde yayımlanan açıklamasında, “Darbe bir hataydı ve hatalı olduğumu kabul ediyorum” demiş.
Fijili eski darbeci Rabuka, “Darbe yapmak gurur duyulacak bir şey değil, çünkü kahraman olmuyorsunuz, dolayısıyla buna niyetlenenler kahraman olacaklarını sanmasın” diye konuşmuş.
Eski darbeci Rabuka, bütün ihtilâlcilerin ibret alması gereken bir tavsiyede de bulunmuş: “Gelin, bütün bunları geçmişte bırakalım ve bu darbe kültürüne son verelim. Çünkü darbe, kalkınma ve gelişmeye yardımcı olmuyor.”
Fiji’de 2006’daki darbeyle görevden uzaklaştırılan Başbakan Laisenia Qarase de, her darbenin ülkeyi 20 yıl geriye götürdüğünü söylemiş.
Bu tesbitteki “Fiji” yerine “Türkiye” yazılsa, itiraz edilebilir mi? İhtilâller, darbeler Fiji’ye zarar veriyor da, Türkiye’ye zarar vermiyor mu? İhtilâle zemin hazırlayanların da itirafıyla Türkiye’nin ‘geri’ kalmasındaki en büyük pay, ihtilâlcilere aittir. Aradaki fark, Fiji’deki ihtilâlcilerin bunu samimiyetle itiraf etmesi, Türkiye’deki ihtilâlcilerin ise itiraflarını sürekli ertelemesidir. Zaman zaman ihtilâllerin Türkiye’de de işe yaramadığı ‘yarım ağız’la ifade ediliyor; ama bir yandan da ‘gerekirse yenisi yapılır’ anlamına gelecek değerlendirmeler de duyuluyor. Bu bakımdan Fiji’deki ihtilâlcileri ‘pişman’, Türkiye’deki ihtilâlcileri de ‘pişkin’ addedebiliriz.
Türkiye’deki ihtilâlciler ‘tecrübe’ kazandıkça, doğrudan ihtilâl yerine ‘aracı kurum’lar kullanmaya başladı. 28 Şubat, ‘aracı kurum’larla yapılan post modern darbe örneğiydi. Son günlerde de ‘irtica yüklü haber dosyaları’ medyaya servis edildiğine göre, ihtilâlseverlerin ihtilâllerle sebep oldukları ‘zarar’dan dolayı pişman olmadığı anlaşılıyor.
Yazık ki, açık ya da gizli darbelerin; ekonomik ve sosyal zararlarını dört başı mamur bir şekilde ortaya koyan ciddî araştırmalar bile yapılabilmiş değil. Bu yapılamadığı için, ihtilâlciler zaman zaman ‘vatan kurtaran kaptan’ edasıyla ‘fetva’ vermeye devam edebiliyor.
İhtilâlciler; sebep oldukları zararlardan dolayı milletten özür dilemek zorunda ‘netekim!’
16.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|