Bütün rezilliklerin ve geriliğin sebebi bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan istibdat, yani baskıdır. Bediüzzaman istibdadı şöyle tanımlar:
Diktatörlük, bir şeyi zorla kabul ettirmek, tahakküm, keyfî işler, kuvvete dayanarak cebir kullanma, zorbalık, tek görüş, suistimâle gayet müsait bir zemin, zulmün temeli, insanlığın mahvedicisi, sefalet derelerine yuvarlandıran, İslâm âlemini zillet ve sefalete atan, garaz ve düşmanlığı uyandıran, İslâmiyeti zehirlendiren, her şeye bulaşarak zehrini atan muzır ve olumsuz bir haslettir.2
İnsan, sosyal bir varlıktır, toplumun diğer fertleriyle bir arada yaşamak zorundadır. Hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak, hem görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek, hem de başkalarına daha faydalı olmak için mutlaka başkalarının görüşlerine müracaat etmeli, işin ehillerine danışmalı, uzmanlarıyla meşveret etmelidir. Ki, bir fert, toplumun içinde yalnız başına bir şey yapamaz. Diğer taraftan, görüş ve düşünceleri, aklı ve muhakemesi, bütün meseleleri ihata edemez. Şu halde istişare etmek durumundadır.
Meşveretin gücünü şu örnek penceresinden tahmin edebiliriz:
“Üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuât-ı tarihiye şehadet ediyor.
“Bu sırrın sırrı şudur ki:
“Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”3
İşte istişarenin gücü!
İstişare, yalnızca fertler arası değil, aynı zamanda, toplumun bütünü veya toplumlararası herhangi bir konuda karar almak üzere bir araya gelerek çoğunluğun fikrine tabi olmaktır.
İlmî, ekonomik, sosyal ve siyasî gibi hemen her konuda ve idarî sistemin şekillenmesi ve işletilmesinde başvurulması gereken önemli bir prensiptir. Zaten işlerin şûra ile yürütülmesi Allah’ın emridir. Bu emri tebliğ ve tavsiye eden ve en güzel biçimiyle uygulayan Resulullah’tır (asm).
Şu halde işleri istişare ile mi yürütmek daha iyidir, yoksa şahıslarla mı?
Elbette şûra ile, çoğunluğun ve cemaatin gereği olan istişare ile olduğu, en basit bir akıl yürütme ile anlaşılır…
Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayatı, s. 79.;
2-Münâzarât, s. 22;
3-Lem’alar, s. 165.
20.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|