Avrupa ve Amerika İslâmiyet ile hamiledir. Günün birinde İslâmî bir devlet doğuracak.”1
1911 yılında Şam Emevî Camiinde okuduğu meşhur hutbesinde Bediüzzaman bu müjdeyi vermişti. Gün geçmiyor ki bu müjdenin emarelerini, işaretlerini görmeyelim.
Peşin hüküm ve ön yargılardan kurtulan insanlık, artık gerçekleri görmeye başladı. Anladı ki İslâm terörle zerre kadar ilgisi olmayan; aksine terörü önleyen; ruh, kalp, akıl ve hissiyatı doyuran mükemmel bir din.
Dünün Haçlı Seferlerini düzenleyen Batı bugün artık başkalarına düşmanca bakma yerine bir arada yaşaması gerektiğini söylüyor ve bunun yollarını arıyor. Hangi din, görüş ve düşüncede olursa olsun insanlar birlikte yaşayabilmeliydi. Demokrasinin geldiği nokta da bunu gerektiriyordu.
Son günlerde Belçika’nın De Standaard Gazetesi’nin Flamanga dilinde 50 bin Kur’ân-ı Kerîm tercümesini dağıtıp uluslararası medya oscar ödülünü kazanması oldukça ilginç değil mi?
Oysa De Standaard Gazetesi Hıristiyan Demokrat eğilimli bir gazete. Avrupa’nın en güçlü ırkçı partilerinden Flaman Menfaati’nin ‘anayurdu’ olan Flaman bölgesinde yayın yapmakta. Ama birlikte yaşamanın zaruret ve önemini kavramış, yazılarında bunu vurgulayan bir gazete. Geçen sene okuyucularına İslâm dini hakkındaki tartışmaları daha iyi anlayabilmeleri için 15 bölümlük bir yazı dizisi neşretmişti. “İncil dağıtmak yerine Kur’ân dağıtmaya daha fazla ihtiyaç olduğunu düşündük” diyen gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Bart Sturtewagen, “Batı dünyasında insanlar Müslümanların davranışlarını anlamakta bazan zorlanıyor” diyor, Müslümanları anlamak için medyanın daha cesur hereket etmesi gerektiğini söylüyor.
International Newspaper Marketing Association (Uluslararası Gazete Pazarlama Birliği) juri üyeleri Amerika’da toplandığında 34 ülkeden 200 gazetenin katıldığı yarışmada New York Times ve Wall Street Journal gibi büyük gazeteleri aşıp De Standaard gazetesinin bu cesaretine hayran kalarak onu ödüle lâyık görüyor.
Görüldüğü gibi Batı üç yüz-beş yüz sene, hatta yüz sene öncesinin Batısı değil. Bağnaz Batının yerini akıl, insaf ve hakperestliği öne geçiren Batı alıyor.
Ne dersiniz, “Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek”2 gerçeği mi kendini gösteriyor?
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 38.
2- A.g.e., s. 33.
20.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|