Yüksek tirajlı iki gazetenin bir anket konusuyla ilgili aynı haberi önümde duruyor. Dikkatle bakıp inceliyorum. Yorumlar farklı olmakla beraber, veriler aynı rakamlarla yansıtılmış.
Haberde, söz konusu anketli araştırmanın Ankara Genç İşadamları Derneği tarafından yapıldığı ifade ediliyor.
Araştırma, Ankara'nın çeşitli ilçelerinde 18–30 yaş arası yaklaşık 1700 kişi ile yapılmış bir ankete dayanıyor.
Gençlere her ne kadar bazı çarpıcı sorular yöneltildiği ifade ediliyor olsa da, bize göre alınan cevaplar inandırıcı olmaktan hayli uzaktır. Zira, neticesine baktığımızda, karşımıza bir dizi zıtlıklar, tenakuzlu cevaplar, rakamlar çıktığını görüyoruz. İşte, bu tenakuzlu sonuçlardan birkaç örnek...
Seçtiklerine güvenmiyorlar
Ankete göre, gençlerin en çok güvendiği kurum yüzde 31.87 ile TSK gelirken, dinî kurumlara yüzde 13.98, Meclis'e duydukları güven ise yüzde 10'un altında olup adeta yerlerde sürünüyor.
Oysa, ankete katılanların tamamı yaş itibariyle seçmen olabilen vatandaşlar. Hayret ki, kendi seçtiklerine güven duymuyorlar.
Milliyetçi–muhafazakâr, ama...
Ankete katılan gençlerin yüzde 50'den fazlası gazete okumuyor; okuyanların da yüzde 36'sı sadece spor sayfası ile magazin haberlerini okuyor; ayrıca, televizyonda en çok eğlence programlarını izliyorlarmış...
Ve şu garabete bakın ki, gençlerin çoğu siyasî yelpazede kendilerini "milliyetçi–muhafazakâr" olarak tanımlıyorlarmış...
Hem AB'ye karşı, hem de ...
Ankete katılan gençler "Türkiye AB’ye girmeli mi?" sorusuna yüzde 40.11’i “Evet” derken, yüzde 43.62’si ise “Hayır, girmemeli” demiş. Gençlerin yüzde 46.21’i Türkiye’nin geleceğine umutsuz baktığını ifade ederken, “Yurt dışında yaşamak ister miydiniz?" sorusuna "Evet" karşılığı verenlerin oranı ise yüzde 78.14. Gerekçeleri ise, “daha iyi maddî imkânlara kavuşmak için” imiş.
Gençlerin çoğu, ayrıca "Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığı ve insan haklarına saygı gösterilmediği" yönündeki düşünceye katıldıklarını ifade etmişler.
Ne garip değil mi? Bu ülkede hem ekmek, hem hürriyet derdin olacak, hem de bu iki derdin reçetesini Türkiye'ye sunan AB'ye karşı geleceksin...
Bir taraftan da gidip o ülkelerde çalışmak, yahut yaşamak isteyeceksin...
Benzer tenakuzlar daha başka soru ve cevaplarda da açıkça görülüyor.
Netice itibariyle, ya bu anket çalışması sağlıksız şekilde yapılmış, ya da gençlerimizin ruh ve düşünce dünyasında sıkıntılar, arızalar var demektir.
Acaba hangisi?
Belki de her ikisi...
Dumansız hava sahası
Sigara yasağına dair ciddî ve kapsamlı yeni bir uygulama dönemi dün itibariyle başlatılmış oldu.
Bakalım gidişat nasıl olacak? Dileriz, hiç kimse yeniden belirlenmiş olan "dumansız hava sahası"nı kasten ihlâl etmez.
Cezalar bir ölçüde caydırıcı olabilir. Fakat, en asıl önemli olan, tiryakilerin başka insanlara ve çevreye duyacakları saygıdır.
Saygı ve anlayış olmadıktan sonra, alınacak hiçbir tedbirin, kesilecek hiçbir cezanın, istenen ve beklenen ideal neticeyi hasıl etmeyeceği kanaatindeyiz.
Dolayısıyla, tâ ilköğretim çağından başlayarak yeni nesillere bu meyanda gerekli eğitimin verilmesi gerekiyor. Esasen, en büyük eksiklik bu noktada düğümleniyor.
Tarihin yorumu: 20 Mayıs 1878
Ali Suavî'nin Çırağan Baskını
Çırağan Baskını "Sarıklı İhtilâlci" diye isimlendirilen Ali Suavi'nin, Sultan II. Abdülhamid'i devirip yerine Sultan V. Murad'ı oturtmak için yaptığı çılgınca bir ihtilâl teşebbüsüdür.
Ali Suavi, ateşli bir hürriyet ve meşrûtiyet taraftarıdır. Bu yüzden, Sultan II. Abdülhamid'in "93 Harbi"nin kötü gidişatını bahane göstererek Meclis–i Mebûsan'ı kapatmasına, hürriyetleri kısıtlamasına ve Kànun–i Esasîyi (anayasa) askıya almasına adeta isyan eder ve onu bir şekilde devirme plânını tatbik sahasına koymaya çalışır.
Bu maksatla başına topladığı birkaç yüz Rumeli muhaciriyle karadan ve denizden hareketle Yıldız Sarayına ulaşmaya çalışan Ali Suavi, ilk adım olarak Çırağan Sarayına Boğaz tarafından bir çıkarma yapar.
Ne var ki, sarayın arka odalarından birinde saklı tutulan Sultan Murad ile görüştüğü ve onu Yıldız Sarayına götürmeye iknaya çalıştığı esnada, Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa tarafından başına sopayla vurularak öldürülür. Bu hadisede, ayrıca tahminen 23 kişi ölmüş ve 15 kişi de yaralanmıştır.
Sultan Abdülhamid'in tam da bu tarihten başlayıp otuz yıl daha sürecek olan iktidarı boyunca, yakasını bir türlü bırakmayan "vehim ve korku" damarını tahrik eden en büyük hâdisenin işte bu kanlı "Çırağan Baskını" olduğu kuvvetle muhtemeldir.
20.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|