Derin nefis, dıştaki işbirlikçisi şeytanla içten içe vuruyor… Durmadan, dinlenmeden inletiyor kalbi… İşgal adımlarla yürüyor, esir ettiği lâtifelerle mahall-i imana… Yalnız değil; kolektif nefis destekçisi, insî ve cinnî şerirler yardımcısı…
Çeteler sarmış gönül evini, muhabbet ve uhuvvet yolları sevgisizlikle kapatmak, hikmet yardımları engellemek, şefkat nazarları örtmek istiyor… Uyumuyor uyutuyor, vazgeçmiyor hücum ediyor, ertelemiyor inatla devam ediyor…
Akıl tatile gönderilmiş, lâtifeler dağıtılmış, sır başka kapılarda geziyor, vicdan pasifize edilmiş, hayal haylazlaşmış… Kısa gün hesapları, kısır çatışmalarla oyalanıyor dimağlar, zihinler zırvalarla ziyan ediliyor… Batın, harap ve bîçare; parlatılmış ve süslenmiş zahir savunmalar, kendini kandırmalar…
Yılandan akrepten kaçar gibi kaçılmıyorsa en büyük kuvvet “ihlâs”ı bozacak hallerden, ejderhalar varken sineklerin ısırmasıyla velvele veriliyorsa, “ağır ve büyük bir hazine”yi taşıyacak ellerin çokluğu coşturmuyorsa, “insan-ı kâmil”in azaları birbiriyle uhuvvetkârâne irtibatı zayıf demek, vücut güçsüz demek… Kalp müdahale istiyor, akıl ameliyat, vicdan hürriyet, zihin parlatılmak…
Düşman-ı şedidden korunmak için sadece zahir zırh giymek yetmiyor, vücut da canlı, şevkli, diri, hareketli olmalı… Zafer tacı giymek fedakârlık ister, diğergamlık ister, sebat ister, sabır ister, metanet ister… Kuru bir istemekle değil, hayatıyla istemek ister… Zevk müptezelliği, haz ve haylazlık tiryakiliği, “Ben olmazsam olmaz”lı benlik şişkinliği, vazgeçilmezlik garabeti, enaniyet böbürlenmeler, cerbeze gevezeliği, açık ve gizli riya, izafîliklerde çatışma ve çarpışma istemez… Hilesiz bir nazar, safi bir muhabbet, şefkatli bir uhuvvet yeter…
İçi muhabbet ve uhuvvet hamuruyla dolmamış süslü sözler, cilâlı cümleler, parlak projeler balon şişkinliğinden öte ne yapar? Şüphe nazarlar, zanlı bakışlar, gıybetli konuşmalar; nurânî halkayı zayıflatır, mânevî bağları çözer, sadakati azaltır, güveni gücendirir… Bunlar yoksa hangi yolda beraber yürünür de yeni hizmet fetihlerle dönülür?
Her şey güzel gidiyor demek ne kadar inandırıcı değilse, her şey kötü gidiyor demek de doğru değil… Nefisleri üç adım geriye çekip, aklı ve kalbi beş adım öne çıkarırsak geçilmeyecek engel, aşılmayacak problem, devrilmeyecek dert, yıkılmayacak duvar yoktur Biiznillâhi Teâlâ… Çokça istiğfar, çokça istiâze, çokça duâ, çokça sabır, çokça okumak— Kur’ân, kâinat, Nur külliyatı—, çokça salâvat, çokça tesbihat; kurtuluşumuz için elzem ve acele ihtiyaç…
Nefsin bombardımanından, şeytanın tuzaklarından, insî ve cinnî şerirlerin desiselerinden nasıl kurtuluruz sonra? Nefsimi hallettim, şeytanı bağladım, şerlerden emin oldum diyen ve diyecek olan olmayacağına göre bize düşen Kerîm Kur’ân’da Yusuf’un (as) deyişini dinlemek: “Nefis daima kötü şeylere sevk eder” ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’in (asm) “Senin en zararlı düşmanın nefsindir” hadisini rehber etmektir.
20.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|