Efendim biliyorsunuz geçen hafta ülkemizde tabiri caizse neredeyse bir İngiltere Kraliçesi fırtınası esti. İstanbul, Ankara, Bursa derken 4 gün boyunca Kraliçeyi ağırlama telâşı sarmıştı devlet erkânını. Diyeceksiniz ki müzik yazıları ile Kraliçe Elizabeth’in ilgisi ne. Birazdan geliyorum. Kraliçe, ziyaret öncesi Türkiye’yi anlatan kitaplar okumuş. Meselâ Bursa’yı görmeyi de kendisi özellikle istemiş. Kur’ân-ı Kerim dinleme talebinde bulunduğu gibi Karagöz Hacivat gösterisi izlemeyi de yine kendisi programına aldırmış. Eşiyle birlikte izlerken ne hissettiklerini bilemiyoruz, ama Karagöz Hacivat oyunu izleyen İngiliz Kraliçe ve Prensi olabileceğini de böylece görmüş olduk. Acaba diyorum Osmanlı Sultanlarının bu oyunlara ilgisini mi okudu da Kraliçe de izlemek istedi? Zira Osmanlı Padişahlarının ilgisi tarihçe malûm. O Osmanlı Sultanlarından biri de Sultan III. Selim. Gelin geçmişe kısa bir seyahat yapıp, bakalım bir Karagöz Hacivat oyunu izlerken neler yaşanmış:
Kasımpaşalı Hafız, III. Sultan Selim döneminde yaşamış, Hacivat Karagöz karakterlerini oynatan bir gölge oyunu ustasıdır. Yine birgün Sultan Selim’in huzurunda Hacivat Karagöz oynatmaktadır. Hacivat oyunda esirci olmuş köleler satmaktadır. Oyun sürerken Karagöz Selim isimli köleye adıyla seslenir: “Seliiiiiiiim!”. Padişah da şaka olsun diye “Lebbeyk, buradayım” diyerek oyuna katılır. Kasımpaşalı Hafız, Sultanın sesini duyunca oldukça şaşırır ve mahçup olur. Büyük bir hata yaptığını düşünerek o anda içine düştüğü durumdan ve mahcubiyetten kurtulmak için oyunun senaryosunu değiştirir ve Hacivat’ı konuşturur:
“Karagöz’üm! Huzur-u Şahanede bir sürç-i lisan ettin ki ne tamiri ne de affı kabildir. Belki tevbekâr olup hacca gidesin. Artık sana hayal oynatmak gerekmez. “
Kasımpaşalı Hafız bu cümlenin ardından muma üfler ve Sultan’ın ısrarlarına rağmen bir daha asla Karagöz Hacivat oynatmaz.
Sultan Vahideddin’in iyi bir müzik adamı
olduğunu duymuş muydunuz?
Yazıya Kraliçe II. Elizabethle başlayıp Sultan III. Selim’den bir hatıra nakledince Sultan Vahideddin’den bahsetmeden olmaz diye düşündüm. Tabiî idareciliğinden değil yine mûsıkî yönü ile elbette. Yakın zamanlara kadar pek çok kişi tartıştı durdu, hain miydi kahraman mıydı diye... Tarihçi değilim ama okullarda tarih derslerinde bize öğretilenlerin genelde aksinin doğru çıktığı için olsa gerek ben de onun hain olmadığını düşünenlerdenim. Ama bu yazıda sizi tarihsel bir tartışmanın içine çekip sıkmak gibi bir düşüncem yok.
Meselâ siz Sultan Vahideddin’in aynı zamanda iyi bir mûsıkişinas olduğunu biliyor muydunuz? Doğrusu Murat Bardakçı’yı okuyuncaya kadar ben de bilmiyordum. Murat Bardakçı’nın Şahbaba isimli kitabına bakınca onun için söylenenlerden başlıktaki sonucu çıkarmak mümkün hale geliyor:
Meselâ kızı Sabiha Sultan anlatıyor: “Babam, alaturka mûsıkiye çok meraklı idi. Kendisi hiç saz çalmamakla beraber mûsıkinin bütün gavamızına vakıf ve aynı zamanda iyi denilecek derecede bir bestekârdı. Asdik Usta bestelediği şarkıları babama dinletip fikirlerini sorar bazen de babam da kendi eserlerini ona gösterince kıyasa kalkar ve üzüntü ile karışık hayret ve hayranlığını gizlemezdi..”
Yine padişahın torunlarından Hanzade Sultan’ın evinde Vahideddin’in bestelerinin güfteleri, notaları da başka bir torunu olan Neslişah Sultanda bulunmuştur. Sultanın 39 adet bestesi vardır.
İbnül Emin Mahmud Kemal İnal “Son Sadrazamlar” adlı eserinde şunları yazar. “Talihsiz Padişahın mûsıkiye merakı vardı. Eserleri üstadane idi. Sarayda haftada bir gün fasıl yapan Muzıkayi Humayun Heyeti Reisi İsmail Hakkı Bey’e kendisinin beste ve şarkılarının notalarını göndererek ‘eski kalfalardan birinindir. İşe yarar bir şey ise çalsınlar, okusunlar değilse bıraksınlar’ dedirtmiş. İsmail Hakkı Bey ve arkadaşları bu notaları çalıp okudukça kalfa namını alan eski bir cariyenin böyle metin ve dilnişin eserler ibda etmesine hayret ederlermiş. Bilâhare padişahın asarı olduğunu anlamışlar.” Onu yakından tanıyanlar Sultanın kanun çaldığını söylerler. Yazımızı Sultan Vahideddin'in hatıratından kendi söyledikleri ile bitirelim: “Facialara kalkan olamadım ise de siperi saika vazifesi gördüm. Bütün mûsibetleri üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Dinine, devletine, vatanına ve milletine hıyanet edenlerin aziz Allah’ın kahreden kudretli gücüne hedef olması için yakarıyorum.”
Güzel Söz...
“Arthur O’Shaugnessy ne diyordu: ‘Bizler, biz müzikçiler yani bütün rüyaların rüyasını görenler.’ Milyarlarca insanın milyarlarca ayrı müziği vardır. Dünyanın her köşesi yedi iklim dört bucak değişik şarkıyla müzikle doludur. Hiçbiri de birbirine benzemez. Oysa hepi topu 7 notadır müzik. Evirirsiniz çevirirsiniz bu 7 notayı farklı sıralarsınız karşınıza değişik bir müzik çıkar. Güneş tayfı da 7 renktir. Ve müzikteki 7 nota 7 renge karşılık gelir. Dalga boyları ölçüldüğünde 7 renk 7 nota ile aynı ölçüleri verir. Alın bakalım bu evrenin bir rastlantı olmadığının bir kanıtı daha... ”
Zülfü Livaneli
20.05.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|