Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Selim GÜNDÜZALP

Allah'ım, dünyan ne güzel!



Hani insan, binlerce hayal kurar da, bir gün olsun o hayallerinden bir tekinin bile gerçekleşmediğini görünce nasıl üzülür az çok tahmin edebilirsiniz. Aksi de mümkündür. Bu defa da gördüklerinize bir türlü inanamazsınız. İşte ben de böylesine hülyalı duygularla doluyum bu sabah. “Yine bir rüya mı görüyorum acaba?” diye, gözlerimin önündeki güzelliğe bakıyorum, bir türlü inanamıyorum. Bu güzelliği seyretmek için, penceredeyim. Uykularımı kaçırıyor bu güzellikler. “Allah’ım, dünyan ne güzel” diyorum.

Çimenlerin üstünde uçuşan bir çift beyaz kanat görünce, çocuklar gibi çığlık attım. Bu yemyeşil kırlara; uçan, konan, gezen ve gizlenen işte tam böyle ipek kanatlı çiçekler gerekliydi. Öyle de olmuş. Coşku büyük. Can gelmiş ovalara. Kıpır kıpır, her şey. Canlılık ve beyazlık hâkim buralarda. Uçuşlarındaki zarafet, seyreden gözler için bir ziyafet…

İnsanın eliyle okşadığı güzellik sınırlı olsa da, gözüyle yakaladıkları, sayısız…

Evimizin bahçesinde, diz boyu çimenler ve çiçekler arasında ters-yüz edilmiş ceketlerle kelebek avına çıktığımız, çocukluğumun o mis kokulu bahar sabahlarının hatırası, hafızamda saklıdır hâlâ. Hayatımız ümitle, neşeyle doluydu. Bugün, o eski ve mutlu günlerden biri gibi.

İkinci kattaki evimin arka penceresine, çok değil iki metre mesafede bir çınar yavrusu var. Uzansam tutacağım nerdeyse. Gözlerimin hizasına yaklaşması için, tam bir karış kalmış. Bu çınar yavrusu, her daim bir gelişim içinde. Çaktırmadan büyüyor… Santim santim uzuyor…

Güzellikler, gözlerimin önünde, resmigeçitte bu sabah… Serçeler, camın kenarcığına sepelediğim ekmek kırıntılarını, o kuş beyinleriyle (!), nasıl da buluyorlar hayret doğrusu. Her zaman tam vaktinde geliyorlar. Üstelik sayıları da çoğalmış. Aile boyu, çoluk çocuk hepsi rızkın kokusunu almışlar, camdalar.

Kışın yorgunluğunu henüz üzerinden atamamış, birkaç çam ağacından başka, her şey taze ve diri görünüyor. Dallar, eller gibi semaya uzanmış rahmeti alkışlıyor. Küçücük göz bebeğim ise, dünyayı yutuyor. Hani; “İğne deliğinden deve geçer mi?” derler ya. Zorluk mu var Yüce Yaratan’ın kudretine? Bakın, görün işte. Küçücük göz bebeğimden vızır vızır mevsimleri geçiriyor. Göz bebeğimle kâinatı içiyorum. Yeniden bir dirilişe, bahardaki muhteşem yaratılışa, yıllardan sonra ilk defa bu kadar yakından şahit oluyorum. Beton yığınlarına hapsolmuş, yaşıyorduk. Bırakın dalı, yaprağı, ağacı, toprağı her şeye hasret kalmıştık nicedir.

Her şeyin bir bedeli var. Zahmetsiz rahmet olmuyor. Sabredip kışa dayananlar, şimdi baharı yaşıyorlar. Yol kenarındaki papatyalar, “Bizi de görmeden geçme” diyorlar. Sarı sarı çiçekler açmış küçük fidanlar, coşkulu renklerle bezenmiş meyve ağaçları, büyük bayramı kutluyorlar. İlk defa yürüyen, ilk defa konuşan bir çocuk gibi adım adım, hece hece kendilerine sunulan güzellikleri, binler gözlerle görüyor ve gösteriyorlar. Bu sabah böyleyim, iyiden iyiye hayretteyim. Kalbim titriyor, ruhum ürperiyor. Sevinçten ağlamaklıyım. Allah’ım dünyan ne güzel. Ömründe bir kez olsun, bu güzellikleri görmeyen, duymayan bir insanın, ya gözleri kör olmalı ya da kulakları sağır.

Allah’ım korkarım böyle bir zulümden. Gerçekten korkarım… Seni söyleyen, Seni haykıran bu güzelliklerin ve sayısız dillerin duâlarıyla gelmek isterim huzuruna. Biliyorum bu hayat ve bu fırsat, bir daha ele geçmeyecek.

Bazı sabahlar; sanki ölmüşüm de zarar ve ziyanımı telâfi etmek için, bir günlüğüne yeniden dünyaya gönderilmişim gibi hissediyorum kendimi. Ödenecek borçlar da az değil hani. Ne yapacağımı bilemiyorum. Tek çare, tövbelere sarılmak. Dilimde, sevgili Levent kardeşimin her karşılaştığımızda ayrılırken duâ gibi bir sözü var; “Cennette…” Şu an derdimin, tam da dermanı bu söz. Peygamberimiz; “Cennet, onu isteyene verilecektir” demiyor mu? Öyleyse, bana istemeden her şeyi veren Allah, ben istedikten sonra Cenneti niye vermesin? O’na hiçbir şey zor değil ki.

Bu güzellikleri, ebediyet yurdu olan Cennette, bütün sevdiklerimle beraber yaşamak, tek dileğim… Allah’ım, bu güzelliğin sonsuza dek devamını istiyorum. Bunu bütün kalbimle temenni ediyorum. Bu duâyı ederken bile, kalbime huzur doluyor. Allah’ım dünyan ne güzel. Sana el açıp, Senden istemek ne güzel bir duygu.

Üzerinde yaşadığımız bu dünyanın, Cennette özel bir yeri olacağını bilmek, bütün sevdiklerimizle beraber, bu dünyadaki bütün maceraları orada tekrar be tekrar seyredeceğimizi düşünmek; ne ölümden, ne de ötesinden bir korku bırakmıyor ruhumda. Söyleten de Sensin, isteten de Sensin. İşiten de Sen, veren de Sensin Allah’ım. Duâyla çaldığım kapının ardında, Senin olduğunu bilmesem, boşuna çalıp durur muyum o kapıyı. Senin rahmet kapının önündeyim. Binbir ihtiyacımla ve utancımla. Duâlarımla, dileklerimle çalıyorum kapını. Kalbim yanıltmıyor beni. Vicdanım bu kapının arkasında biri var, diyor. Biliyor ki, boş değil.

Dün ve bugün, her ihtiyacıma cevap veren hep Sendin. Duâlarımın yükseldiği yerde, hep Sen vardın. Şimdi içimin huzur dolduğu bu yerde de yalnız ve yalnız Sen varsın. Allah’ım, Sana sunuyorum niyazlarımı. Rabbim, kalbimin Sana kavuştuğu duâ yolu, ne kadar da kısaymış meğer. Yıllar sonra fark ediyorum.

Büyüleyici bir güzellik ve derin bir sessizlik var şimdi kâinatta. Çünkü “Anne toprak hamile.” Kızılderililer, bu mevsim için böyle bir tabir kullanıyorlar. Şu hassasiyete bakınız. Baharda atlarının ayaklarına bezler, çaputlar bağlarlarmış; tazecik çimenler ve tohumlar ezilmesin diye. Bir şefkat ve incelik örneği sergilemişler “anne toprak hamile” diyerek. Şimdi onca yol varken, çimenleri hoyratça basıp çiğneyenlere; “Ne olur yapma! Yolu uzatmamak için binlerce canlının hayatına kastetme,” diye seslenmek geliyor içimden. İnsanlarımızdan Kızılderili inceliğini bekliyorum. Çimenin, yeşilliğin de canı var. Her bir otun da ameli var, zikri var. Kıymayalım; ezip geçmeyelim, ibadetlerine mâni olmayalım. Çok güzellikleri çiğnedik, hiç olmazsa çiçeklere, çimenlere dokunmayalım. Burası, Allah’ın dünyası. “Allah’ım dünyan ne güzel ve Sen ne güzelsin.” Bütün bu güzellikleri Yaratan, güzellerin güzeli Allah’ım. Kim bilir Sen nasıl bir güzelsin? Senin cemâline ve kemâline hayranım. Belki de bunları söylemek için varım… Seyirci aşıkınım.

Bediüzzaman, badem ağaçlarının çiçek açtığı böyle bir mevsimde, âdeti olduğu üzere kırlara doğru yürürken, yol kenarındaki bir bahçeden dışarıya sarkmış bir güle, ilgisiz kalmamıştı. Zarif bir hareketle uzanıp, gülü en narin yerinden tutmuş, ona bir bûse kondurmuştu. Bir bûse de benden Allah’ım, bütün güllerine ve güzelliklerine.

Allah’ım, Seni andıkça ve güzelliklerini seyrettikçe, şair Abdülhak Hamid’in o tek beyti yetiyor, hislerime tercüman olmaya; “Andıkça seni, büyür hayalim.” Hayalim, bu dünyaya sığmıyor.

Ömrümüzün belki de bu en güzel zamanını kaçırmamak için, siz de kırlara doğru bir uzanınız. Kim bilir, ne sürprizlerle karşılaşacaksınız? Belki de bir sarı çiçek, merhaba diyebilmek için sabırsızlanıyordur. Bir kelebek, bir serçecik, hiç olmazsa pencereye kadar teşrif etmenizi bekliyordur. Kaçırmayalım randevuyu.

“Bin bahar görse, taş yeşermez” diyor Mevlânâ… Duygular donmamışsa, taş kesilmemişse eğer, duymalıyız bu sesi. Bu seyrin adabını ise, Mevlânâ bir rubaisinde şöyle açıklıyor: “Kırlara çıkınız, bağa gelmiş ve yeşil giyinmiş tabiatı seyrediniz. Her köşede bir çiçekçi dükkân açmış gibi, Allah’ın san'atını seyrediniz. Güller, gülerek bülbüllere diyorlar ki: Susunuz ve susarak seyrediniz.”

Kalk ey nefsim; eğer çömleğin içindeki balı yemeğe üşeniyorsan, hiç olmazsa dallardan uzanan meyveleri kopar da ye. Haydi, rahmet olup yağalım, su olup akalım. Bahçelere, kırlara çıkalım. Bir ilkbahar sabahında güneşle uyanalım. Haydi çoluk çocuk hep beraber. Yollara düşelim. “Toprak, çocukların baharıdır,” diyor Hz. Peygamber (asm). Unutmayın davetlisiniz. Mevsimler çağırıyor…

24.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.05.2008) - Severim baharı, hem de beyazı

  (10.05.2008) - Duâların anası, anaların duâsı

  (26.04.2008) - Cihana bedelsin Sultanım

  (12.04.2008) - Allah'ım, Sana'dır duâlarım

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır