Meşveretin verimli geçmesi, sonucun hayırlı olması, şu düsturların bilinmesi, benimsenmesi ve uygulanmasına bağlı.
- Problemleri çözmenin en emin ve en keskin yolu istişaredir. Farz-ı muhal, meşveret sonunda beklenen netice alınmasa bile, yine istişare, yine istişare…
- Meşverette Allah rızası gözetilir. Yoksa, kendi arzuları ve fikirlerini kabul ettirme değil… Dolayısıyla problemleri çözme, meselelere çare bulmada O’nun emir ve yasakları çerçevesinde hareket etmeli.
- İstişare, fikrî bir yardımlaşma ve dayanışmadır. Feyiz ve bereket meşverette ortaya çıkar. Öyle ise, peşin hükümlerle meşverete girmemeli.
- Hissî, indî, nefsî davranmamalı. Meşverette esas olan, akıl, kalp, vicdan, hüsn-ü zan, hüsn-ü niyettir. İnat, garaz, tarafgirlik, gıybet, rekabet, düşmanlık, intikam gibi olumsuz duygulara yer verilmemeli.
- Meşverette tam bir fikir ve vicdan hürriyeti hâkim olmalı; şahısların değil, Kur’ân ve Sünnet’in etkisinde kalmalı. (Yalnız, fikirlerin başkalarıyla örtüşmesi ayrı bir şey, meseleleri müzakere ve mütalâa etmeden onların arzuları istikametinde parmak kaldırmak başka bir şeydir.)
- İstibdat, tahakküm, fikir ve düşünceleri baskı altına almak, meşveretin ruhuna zıttır. O takdirde meşveretin anlamı kalmaz. Özellikle yöneticiler daha hassas davranmalı.
- Hakperestliğin gereği, doğruluğuna inanılan düşünceleri kesin bir kararlılıkla müdafaa etmektir.
- Meşverette şahısların değil, hakkın hatırını yüksek tutmalı. Şahıslar kırılacak, üzülecek diye gerçekleri söylemekten çekinmemeli. Zira, meşveret, daha iyiyi, daha güzeli, daha doğru yolu bulmanın çalışmasıdır, yoksa başkalarının üzülmemesini sağlayan bir tedavi seansı değildir.
- Meşveret üyeleri hangi yönde rey kullanırsa kullansın; oy çokluğuyla alınan kararlar esastır ve herkesi bağlar.
- Alınan kararlar veya üyelerin aleyhinde konuşmak kat’iyen caiz değildir. (Burada içe bakış metodunu kullanmalı, yani empati yapmalı. Sizin çoğunlukla birlikte verdiğiniz kararları başkalarının eleştirmesini, itiraz etmesini ister misiniz?)
- Meşveretin aldığı kararların aksine davranışlarda bulunmak ve kararların başarısızlığı için bir takım girişimlerde bulunmak, meşveretin ruhunu anlamamak, hatta ihanettir.
- Kararların uygulanması ve başarı; aksi görüş beyan edenlerin (velev ki doğru olsun!) isteklerinde değil; tevekkül, azim ve sebattadır. Başarısızlık kararlarda değil, uygulama hataları ve ihmallerdedir.
- Allah rızasını aramak için meşveret ile O’nun yolunda mücâdele edenler; maddî bir karşılık, ücret veya mânevî dünyevî makam, mevki, övgü beklememeli.
- Şu nokta da dikkate alınmalıdır: Meşveret bir ibadettir. Ehl-i meşveretin vazifesi, şartlarına uyarak ve Allah rızasını gözeterek istişare etmektir. Neticeyi beklemek değil. Hiç kimse, “Bu kadar zamandır uğraştık, çabaladık, ne elde ettik?” gibi bir karamsarlığa da düşmemeli. Zirâ, bizim vazifemiz Allah yolunda “meşveret” etmektir. Muvaffak etmek Cenâb-ı Hakkın işidir, takdiridir.
Her meselede, mükemmel uyulacak üstad olan Resûl-i Ekrem’in (asm) vazifesi, ancak tebliğ etmekten ibaret1 ise; meşveret edene ne oluyor ki, vazifesini sonuca bina etsin?
Dipnot:
1- Nur Sûresi: 54.
24.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|