Peygamberimiz (asm) istişareyi emreden âyet-i kerimeye muhatap olduğu zaman, “Biliniz ki, Allah ve Resûlü müşavereden herhalde müstağnîdirler. (Yâni, meşveret etmeye muhtaç değiller.) Allah Teâlâ bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse, rüşdden (olgunlaşma, akıldan) mahrum olmaz. Her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz. İstişare eden bir kavim, herhalde işlerinin en doğrusuna muvaffak olur. İstişare eden pişman olmaz”, “İşlerde istihâre edenler, yani Allah’dan hayır dileyerek rızâsına muvafık hareket edenler zarar etmezler. İstişâre edenler de işin sonunda pişman olmazlar. İdâre-i maîşetinde isrâf etmeyip i’tidâl yolunu iltizâm edenler de fakr u zarurete düşmezler”1 buyurmuştur.
Peygamberimiz (asm) istişarenin içtimâî hayata getireceği huzur ve saadeti ifade için, “İdarecileriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse, yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır” buyurur.
Peygamberimizin (asm), hakkında âyet, hüküm bulunmayan meselelerde ashabıyla meşveret etmesi, insanların, uzmanların görüşlerine ne derece önem verildiğini ve verilmesi gerektiğini fiilen gösterir.
Peygamberimizin (asm) şahsında Müslümanlara emredilen “Yapacağın işi önce meşveret et” (Âl-i İmrân Sûresinin 159) âyeti ışığında işlerini istişare ile yürüten Müslümanlar, uzmanlarına danıştılar ve pişman olacakları şeyleri yapmaktan korundular. İstişareyi terk ettiklerinde ise, sıkıntılara düştüler, ağır bedeller ödediler.
Biliyoruz ki, Peygamberimiz (asm), görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışan bir önder değildi. Vahyi aynen tebliğ eder, ona uyar ve uyulmasını emrederdi. Ancak vahye dayanmayan hususlarda kendi şahsî görüşünü sahabelerle eşit tutardı. Hemen her hususta ashabıyla meşveret eder, onların görüşlerini alırdı. Ebu Hûreyre (ra); “Ben, Resulullah’tan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim”2 der. Bedir, Uhud, Hendek Savaşları öncesinde, ordunun konuşlandırılmasında, savaş taktiklerinin tesbitinde ve savaş esirlerinin akıbeti hususundaki en kritik konularda ashabına danışmış, onların fikirlerini almış, kendi düşüncesine aykırı olduğu halde ona göre hareket etmiştir.3
Peygamberimiz (asm), Uhud Savaşı sırasında, düşman saflarındaki bir kısım bedevîleri savaşmaktan caydırmak için Medine hurmalarından pay vermeyi teklif etmeyi gündeme getirmişti. Ancak sahabeler bu fikrin vahye dayanmadığını öğrenince, bunun zillet ihtivâ eden bir teklif olacağı gerekçesiyle itiraz etmişler, Peygamberimiz de (asm) vazgeçmişti.
Keza, Uhud Harbinde de kendi düşüncesinin aksi olan ve istişare neticesinde şûradan çıkan ekseriyetin fikrine iştirak etmesi de, meşveretin önemini gösteren bir delildir. Onun irtihalinden sonra da Ashab-ı Kirâm, gerek sâir konularda, gerekse ahkâm âyetlerinin nasıl anlaşılacağı ve tatbik edileceği meselelerinde meşveret yapardı. Hz. Peygamber (asm), daima değişik fikirlere, farklı görüşlere açıktı. Sahabilerine de bu zemini hazırlamıştı. Peygamberliğini asla bir imtiyaz olarak ileri sürmez, genç, fakat isabetli görüş sahiplerini dinlerdi.
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-hafâ, 2/185 .; 2- Tirmizî, Cihad, 35.; 3-İbni Kesir, II, 128-129.
21.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|