Gündemde çerçevesi genişletilmiş "sigara yasağı" ve bu yasağa vatandaşın ne ölçüde riayet edeceği meselesi var.
Çıkartılan yasa ve yasaktan ziyade, "vatandaşın riayeti" noktasına özellikle dikkat çekiyoruz; çünkü cezaların, kànunî müeyyidelerin ne ölçüde uygulanacağı hususunda ciddî tereddütlerimiz var.
Dolayısıyla, yürürlüğe giren yasanın caydırıcılığından çok, vatandaşın kendi düşünce ve iradesi ile takınacağı tavrı önemsiyor ve sonucunu da merak ediyoruz.
Şüphesiz, kànunların da bir caydırıcılık payı vardır. Fakat bu caydırıcılık, sigara dumanı karşısında şimdiye kadar maalesef yeterli etki gücüne sahip olamadı.
Bunda, yasayı uygulayan ve yasakları takip etmesi gereklerin de aynı dertten muztarip olmalarının, yahut aynı hatayı işlemelerinin payı da var.
Nitekim, daha evvel var olan sınırlı sigara yasağı uygulamasında da aynı zaaf noktaları görüldü. Birçok kapalı mekânda sigara içilmesi yasak olduğu, üstelik bu yasağın karşılığı olan ceza miktarları iri rakamlarla afişe edildiği halde, tatbikatın çok farklı olduğunu hemen hepimiz biliyoruz.
Tiryakiler, yasak alanlarda fosur fosur sigara içiyor ve buna karşılık herhangi bir cezaî müeyyide uygulanmıyordu.
Bu, hiç de hoş bir durum değil. Uygulama imkânı olmayan bir kànunu çıkarmaktansa, belki de çıkarmamak daha iyi. Zira, tatbik edilemeyen, yürürlüğe konulamayan bir kànun, adeta çiğnenmek için çıkartılıyor demektir.
Umarız ki, tütün tüketimi ile ilgili olarak kapsamı genişletilerek çıkartılan yeni kànun da eskisi gibi zayıf kalmasın, kadük olmasın.
Bu vesileyle bizi en çok sevindiren, memnun eden gelişmenin, başta da değindiğimiz gibi bazı vatandaşlarımızın ülke genelinde yaygınlık kazanan havaya uyarak ve iradesini kullanarak sigarayı birakmış olmasıdır.
Bununla beraber, çıkartılan yasanın gerekleri yerine getirilir ve yasaklara uymayanlara hak ettikleri ceza kesilir ise, bundan da elbette ayrıca memnuniyet duyacağımızı ifade etmek isteriz.
Yeter ki, zarar üstüne zarar olan bu menfî adetin önüne geçilmeye ve yol açtığı azim tahribatı bir şekilde hafifletilmeye çalışılsın.
Tarihin yorumu: 21 Mayıs 1799
Napolyon efsanesi Akka'da söndü
Fransızların efsanevî lideri Napolyon Bonapart, Akka'daki şanlı Osmanlı savunması karşısında daha fazla tutunamayarak geri çekildi.
Ordusu da bozguna uğrayan ve bu moral çöküntüsü içinde Mısır'a dönen Napolyon, Ağustos'un sonlarına doğru burayı terk ederek ülkesine döner.
* * *
Avrupa'nın en büyük sömürgeci ülkelerinden olan İngiltere ile Fransa, işgal için gittikleri hemen her yerde aynı zamanda çekişiyorlardı.
İşte, o çekişmelerden biri de Mısır'da yaşandı. Fransa, Napolyon'un bazı başarılarla efsaneleşmesi sayesinde, Mısır'da kısmî bir üstünlük sağladı ve 12 bin kişilik ordusuyla 1 Temmuz 1798 İskenderiye limanından girerek bu ülke topraklarını işgale başladı.
Fransız ordusu, modern silâhlarla donatılmıştı. Karşısında ise, ilkel usûllerle savaşan Osmanlı kuvvetleri vardı. Fransızlar, kısa sürede üstünlük sağladı ve Mısır'ın tamamını ele geçirdi.
Buradaki hakimiyetini garantiye almak isteyen Napolyon, Osmanlı'dan çok İngiliz tehdidi altındaydı. Bu sebeple, denizden gelecek tehlikeye karşı gerekli tedbirleri tamamladıktan sonra, karadan gelebilecek tehlikeleri de bertaraf etmeye yöneldi.
Onun korkusu, Suriye–Filistin cephesinden gelebilecek saldırılardı. Erken davrandı ve 6500 kişilik ordusuyla Suriye'ye doğru ilerledi. Yol üstünde o tarihte küçük bir Osmanlı kasabası olan Akka kale şehri vardı. Kaleyi, 18 Mart 1799'dan itibaren kuşatma altına aldı.
70 yaşın üzerinde olan Cezzar Ahmet Paşa, kaleyi vargücüyle savunmaya çalışıyor, ancak mütemadiyen kayıp veriyordu. Çünkü, onun askerleri de iptidaî silâhlarla harp ediyordu.
Neyse ki, bir süre sonra İngilizler'in modernizasyonuyla teçhiz edilmiş Nizam–ı Cedid askerleri Akka'ya vasıl oldu ve 8 bin 500 kişilik bu modern ordu ile Napolyon'un ordusu karşı karşıya geldi.
Zor günler geçiren Fransız ordusu, nihayet 21 Mayıs günü pes etti ve geri çekilmek zorunda kaldı.
Napolyon, yıllar sonraki bir itirafında şunu söyleyecekti: "Eğer Akka'da durdurulmasaydım, Ortadoğu'nun tamamını ele geçirir, böylelikle dünyanın haritasını değiştirirdim."
* * *
1517'den 1918'e kadar Osmanlı'nın hakimiyeti altında yaşayan Akka, bu tarihten sonra ne yazık ki İngilizlerin işgaline uğradı. 1948'den sonra ise, yine İngiltere'nin sayesinde İsrail'in eline geçti.
Savunma surlarını Cezzar Ahmet Paşanın inşa etmiş olduğu 50 bin nüfuslu bu tarihî şehirde, halen Müslümanlar, Yahudiler, Dürziler ve Hıristiyanlar yaşamakta.
21.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|