Gençlerin ülke meselelerinde hak ve söz sahibi olması için zaman zaman kanunî düzenlemeler yapılıyor. Önce seçme yaşı aşağıya çekildi, sonra da seçilme yaşı erkene alındı. Bütün bunlar, daha fazla gence Türkiye’yi idare etmede söz hakkı vermeyi hedefliyordu.
Elbette daha fazla gencin Türkiye’yi idare etmede söz hakkı bulması önemlidir. Ancak hepsinden önemlisi bu gençlerin Türkiye ve dünya gerçeklerinden haberdar edilmesidir. Gençlere erken seçme ve seçilme hakkı tanımakta acele ediyoruz, ama aynı ölçüde gerçekleri öğrenmeleri için gayret sarfetmiyoruz.
“19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” kutlamalarının medyaya yansıması bu çelişkiyi göstermesi bakımından dikkat çekiciydi. Tarih kitaplarında 19 Mayıs’a atfedilen mânâ ile, ortaya çıkan manzara birbiriyle örtüşüyor mu? Nitekim, Emre Aköz de bu tavra itiraz etmiş ve şöyle demiş: “Millî Mücadele süreci; kongreleriyle, meclisiyle, savaşa hazırlık safhasıyla, uluslararası ilişkileriyle, isyanlarıyla, savaşıyla, barışıyla ve nihayet ilân edilen cumhuriyetle başlı başına bir olaydır. Onu ‘gençlik ve spor’ kavramına indirgediğinizde, meselâ elindeki biricik battaniyeyi üşüyen çocuğunun üstüne değil, ıslanmasınlar diye mermilerin üstüne örten kadını es geçmiş olursunuz.” (Sabah, 20 Mayıs 2008)
Aköz ‘basit bir soru’ daha sormuş: “Bandırma vapurunda Mustafa Kemal’den başka rütbeli ve rütbesiz kaç asker vardı? Bilemediniz değil mi? Çünkü onlardan nadiren bahsedilir.” (agg.)
Gerek bayram kutlamalarında ve gerekse konuşmalarda bu konulara hiç temas edilmemesi normal midir? Gençlerin bu bayramı niçin kutladıklarını bilmeleri gerekmez mi? Türkiye’de dışardan gelen bir ‘turist’ 19 Mayıs kutlamalarını izlese ya da bir gün sonraki gazeteleri okusa, bu bayramın konusunu tahmin edebilir mi? Gençler bu şekilde mi Türkiye ve dünya gerçeklerini öğrenecek?
Basitçe şöyle düşünelim: Gazetelere yansıyan (Bkz.: Sabah, 20 Mayıs 2008) kutlama törenlerindeki kıyafetleriyle bu öğrenciler; gerek üniversiteye ve gerekse okudukları diğer liselere kabul edilirler mi? En başta mevcut haliyle ‘kıyafet yönetmelikleri’ne takılır ve okudukları okullara kabul edilmezler. “İyi ama o başka, bu başka” demekle kimseyi ikna edemezsiniz. Okullara kabul edilemeyecek derecedeki ‘açık-saçık’ kıyafetlerle gençlere törenler yaptırmak Türkiye ve dünya gerçeklerine de uymaz.
Asıl problem, bütün bir millete, en başta da gençlere ‘Türkiye gerçekleri’ni öğretememekten kaynaklanıyor. Bu milletin nasıl bir ‘kurtuluş mücadelesi’ verdiğini en başta kendimize dört başı mamur bir şekilde anlatabiliyor muyuz? Okullarda okutulan ders kitapları bunu temin ediyor mu? Bu sorulara gönül rahatlığıyla ‘evet’ demek çok zor. Aksine, gençleri oyunlarla oyalamanın peşindeyiz...
Millî Mücadeleyi hangi şartlarda ve nasıl kazandığımızı öğrenmek gençlerin de hakkı. Bu hakkı onlara çok görmeyelim ve gençleri oyalamayalım...
21.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|