Çok enteresan gelişmeler oluyor. Lübnanlı düşman kardeşler Doha’da barış anlaşması imzalıyorlar ve bu anlaşmayı bütün ilgili taraflar tebrik ediyor. Suudi Arabistan, Mısır, Suriye ve İran farklı tarafları destekledikleri halde sonuçları can-ı gönülden tebrik ediyorlar. Sanki düne kadar çarpışan tarafları onlar desteklemiyorlardı. Öte yandan Olmert, siyasî geleceği polis giyotinine veya soruşturmasına bağlı olmasına rağmen bir çıkış yaparak Suriye ile barışa hazır olduğunu ilân ediyor. Keza İstanbul’da İsrail ile Suriye arasında Türkiye’nin arabuluculuğuyla görüşmelerin yapıldığı bir sırada yeni bir yargı muhtırası gündeme geliyor. Tam da o gün eşzamanlı olarak Türkiye, Suriye ve İsrail, Şam ile Telaviv arasında İstanbul’da yapılan görüşmelerde ilerleme kaydedildiğini açıklıyorlar. Babacan aceleye gerek olmadığını söylemekle birlikte barış için ortak bir zemin bulunduğunu ilân ediyor. Neyse o müşterek zemin...
Aslında Olmert çoktandır barış için pusuda. Zira savaşta yitirdiğini barışta kazanmak istiyor. Bununla birlikte, son sıralarda meselenin aleniyete dökülmesinin ardında bazı iç gelişmelerin olduğu da söyleniyor. Bunlardan birisi özellikle de Şam zirvesinin ardından ‘ılımlı Arap ülkeleri’nin bu zirveyi boykot etmesiyle Şam’ın düşmüş olduğu yalnızlık ve acıklı durum. Suriye bu yalnızlığı kırmak istiyor. İkincisi, özellikle Şam rejiminin en zayıf halkayı teşkil etmesi ve istenildiği anda Beşşar Esad’ın devrilmesi için düğmeye basılması ihtimaline karşı tedbir almak. 2003 yılından itibaren özellikle bu zayıf halkanın düşmesini İsrail istememiş ve ayak diretmişti. İsrail yerine konulacak olanı tam görmeden Esad rejiminin devrilmesini istemiyor. Bizde bir takım Esadseverler rejimin konumu itibarıyla ifa ettiği hizmeti görmek yerine retoriğine bakıyorlar. Daha doğrusu ayrıntılarda boğuluyorlar. Şam hem Araplar arası uzletini kırmak hem de uluslar arası uzletini kırmak istiyor. Özellikle de Deyri’z Zur yakınlarında vurulan bir takım tesisleriyle alâkalı olarak ABD’nin hışmından kurtulmak istiyor. CIA başkanına göre bu tesis faaliyete geçseydi Suriye yılda iki nükleer silâh yapacak güce erişecekti. İsrail’in de benzeri kaygıları var. Gizli mesaj trafiği çoktandır devam etse bile bunun aleniyete döküldüğü sırada Olmert hükümeti en zor zamanlarını yaşıyordu. Birincisi Kanadalı bir Yahudi hayırseverinin Olmert’e para verdiği iddiaları soruşturma kapsamına takıldı. İkincisi, Bush çok fazla üzerine gitmese de Filistin sürecini hızlandırmak istiyor. İsrail ise yanıbaşında Filistin devletine gidebilecek bir süreci başlatmak yerine Suriye ile barış yapıyor görüntüsüyle göz boyamak istiyor. Biriyle ötekini ötelemek istiyor. Onun ötesinde gerçekten de Suriye ile bir barış kotarabilirse İsrail bölgesel yalnızlığını Suriye üzerinden kırabilir. Mısır ve Ürdün’le barış anlaşmaları bunun için kâfi gelmedi.
Gizli kanallardan Suriye ile İsrail arasında dolaylı görüşmeler çoktandır devam ediyor. Bu dolaylı görüşmelerin bir parçasına da bugüne kadar en uygun pozisyonda olmasından dolayı Türkiye nezaret ediyor. Bu görüşmelerde Beşşar Esad’ı yer yer danışmanlarından Riyaz Davudî temsil ediyor. Olmert’i ise yakın çalışma ekibinden Yoram Turbowicz ve Dış Politika Danışmanı Shalom Turgeman temsil ediyor. Bu iki isim Olmert adına bir yıldan beri süreci takip ediyor ve zaman zaman bu amaç doğrultusunda Türkiye’ye de gelerek Türk yetkililerle temaslarda bulunuyorlar. İstanbul’da yapılan temaslar için de Pazartesi gelmiş ve Çarşamba günü ülkelerine dönmüşlerdi. Bununla birlikte taraflar arasında ciddiyet ve güven problemi aşılabilmiş değil. Birincisi, İsrail muhalefeti Olmert’in hem ahlâkî hem de kitle referansına haiz olmadığını söylüyorlar. Bu doğru. Zira İsrail halkının yüzde 60’ı barış karşılığında da olsa Golan Tepeleri’nin Suriye’ye iadesine karşı çıkıyor. Knesset’teki dağılım da yine böyle bir barış anlaşmasının aleyhinde. Golan’ın iadesi konusunda mevcut milletvekillerinin yüzde 80’i isteksiz görünüyor ve aleyhte oy kullanacakları varsayılıyor. Bir diğer engel de şu: Suriye’nin samimî olup olmadığı. İsrail’de ciddiyet problemi yaşanırken Suriye cephesinde de samimiyet krizi yaşanıyor. Kimilerine göre Suriye’nin barış vizyonu tamamen taktiksel. Bu durumda da zoraki veya taktiksel barış, savaş nedenlerini ortadan kaldırmaz belki maksadın aksine hizmet ederek savaş seçeneğini güçlendirir. Olmert’in yakın mesai arkadaşlarından Gabi Ashkenazi ve Askerî İstihbarat şefi General Amos Yadlin Suriye ile barış müzakerelerini desteklerken Mossad Şefi Meir Dagan Suriyelilerin samimiyetinden şüphe ediyor. Zaten Beşşar Esad barış görüşmelerine doğru gidilirken bir İtalyan kanalına İran mihverinden kopmayacaklarını söylemişti. Muallim’in dediği gibi İsrailli siyasetçiler Rabin’in 1993 yılında Şam’a verdiği sözü unuttular ve emanetini yüzüstü bıraktılar ama kendileri baba Esad’ın emanetini terk edecek gibi görünmüyorlar. Esad’ın emaneti de İran’la mihver ilişkilerini bozmamak. Bunun için Beşşar barışın avantajlarıyla statükonun avantajları arasında sıkışmış kalmış vaziyette. İsrail’in Golan’ı iade edeceğini bilse belki de gemileri yakacak ve tereddüt etmeyecek. Barışla birlikte İran’ın uydusu olmadığını da ispatlamış olacak ama sürecin sonunda bir Mısır atasözünde olduğu gibi Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var. Bu da onun sınavı. İsrail, Esad’ın Sedat olması için diretirken ve Sedat’ın yaptığı gibi muhtemel bir Knesset ziyaretinin barışın kapılarını açacağını düşünürken Esad da Sedat olmamak için direniyor. Sedat barış için canından olurken galiba Esad da barış yolunda nefesini tüketecek ve canını sebil edecek…
24.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|