Henüz daha tam hissedilmese de, büyük bir ekonomik kriz yaşandığını uzmanlar da ifade ediyor. Bu kriz sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir kriz de değil. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere kriz bütün ülkeleri vuruyor. En başta ‘dünyanın jandarması Amerika’da da ciddî ekonomik krizler yaşanıyor. Bazı dev firmalar, iflâsın eşiğine dayanmış durumda.
Petrol fiyatlarının da tahminlerin üzerinde artması, petrol üreten ülkeleri sevindirirken; Türkiye gibi petrol ithal eden ülkeleri üzdü. Hemen her konuda ‘suçlu’ ararken Amerika karşımıza çıkıyor. Bunu sadece ‘komplo teorisi’ olarak değil, bir vakıa olarak görmek lâzım. Nitekim, petrol fiyatının bu derece yükselmesinde Amerika’daki aşırı tüketimin etkili olduğu ifade ediliyor.
‘Suçlu’ların biri de “Sen çalış, ben yiyeyim” ya da “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne!” anlayışını temsil eden ve milleti ‘faiz’le fakirleştiren bankacılık sistemi. Zaman zaman bankacılık sistemi de zarar etmiş olmakla birlikte, son tahlilde kâr ediyorlar. Çünkü onların ‘zarar’ının faturasını da neticede vatandaş ödüyor. Nitekim, 2001’deki bankalar krizinde görünüşte bankalar zarar etti, bankalar battı; ama aslında batan milletin parası oldu. Devlet, hazine; paraları batıranlara ‘kefil’ olduğu için bizden topladığı vergilerle meydana gelen zararı telâfi etti.
Bunu sadece, “faiz”in haram olduğunu bildiğimiz için ifade etmiyoruz. Bizzat bankacılık sektöründe olan ‘uzmanlar’ da bu görüşte. Meselâ, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, “Globalleşen dünya ekonomisinde belki de tarihin en büyük krizi yaşanıyor. Buradaki en önemli sorun ise güven ortamının azalması veya yok olmasıdır. Çünkü, kimse kimseye güvenmiyor” demiş.
Krizin temel sebebinin bankacılık sistemi olduğunu ifade eden Bilgin, söyle konuşmuş: “Dünya ekonomisindeki kriz, bankacılık sisteminden ortaya çıkmıştır. Bu da dünyadaki bankaların gelecek krizi önceden görememelerinden kaynaklanmıştır. Dünya bankalarının ‘daha çok kâr edeyim’ hevesi ve çabası durumu buraya kadar getirdi.”
Isparta Ticaret ve Sanayi Odası’nda “Türkiye ve dünya ekonomisi, genel durum, tehditler ve fırsatlar” konulu konferansta konuşan Bilgin’in şu tesbiti de dikkat çekici: “Bu krizin dünya ekonomisine zararı 400 milyar dolar mı? 500 milyar dolar mı? Yoksa 1 trilyon dolara mı çıktı? Bu net olarak bilinmiyor.”
Elbette, bu tesbitleri hatırlatmaktaki maksadımız, “Eyvah! Battık, mahvolduk” demek değildir. Böyle demenin pratikte bir faydası yok, fakat vakıayı görmemek, inkâr etmek de kimseye bir şey kazandırmaz. Madem ‘uzman’lar da yaşanan krizlerin temelinde ‘bankacılık sektörü’nün olduğunu ifade ediyor, o halde bu konuyu ciddiye almak lâzım.
Türkiye’deki bankacılık sektörü, dünya ölçeğine göre daha ‘kendisine yontan’ bir tavır içinde. Bütün Türkiye krizle boğuşurken, kârlar düşerken; bankacılık sektöründe kârlar düşmüyor. Açıklanan rakamlar, bunun delili değil mi? Peki bu durum ekonominin iyiye gittiğine işaret olabilir mi? Nasıl ki ‘savaş’lar, dolayısıyla silâh tüccarlarının işine yarıyor; bir anlamda ‘kriz’ler de faizcilerin işine yarıyor maalesef. Türkiye bu tuzağı bozmalı, bu prangayı kırabilmeli...
24.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|