Yarın Türkiye Cumhuriyeti açısından kara bir leke olarak anılan 27 Mayıs 1960 darbesinin yıldönümü. Türkiye’nin rejimini yıkmak isteyenlere karşı yapıldığı iddia edilen darbenin ülkenin başbakanını ve bakanlarını asması, rejimin ruhunu yansıtması açısından önemli. Laikliğe, demokrasiye, cumhuriyete sahip çıktığını iddia edenlerin o günü ve gelecek yılları nasıl bir kaosun içine sürükledikleri, demokrasimizi nasıl bir badirenin içine attıkları ise yıllardır yaşadıklarımız bize anlatıyor. Bu hafta, Timaş Yayınevi’nce “Menderes” adlı kitabı yayınlanan Recep Şükrü Apuhan’la görüştük. Türkiye’nin çok partili hayata geçişini, DP iktidarının sistemi neden rahatsız ettiğini konuştuk.
*Öncelikle çok partili hayata nasıl geçtik? DP nasıl bir ortamda kuruldu anlatır mısınız?
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ikiye bölündü. Bir tarafta faşist Almanya ve komünist Rusya, öbür tarafta hürriyetçi Amerika ve İngiltere. Sovyet Rusya savaşın galiplerinden olduğu için, Türkiye’den toprak istemeye, Boğazlar konusunda hak iddia etmeye başladı. Bunun karşısında Türkiye hürriyetçi Amerika’nın yanında yer almayı tercih etti. Amerika ise, Türkiye’yi kabul etmesinin şartı olarak, çok partili hayata geçilmesini istedi. Böyle bir ortamda Demokrat Parti kuruldu. Tabiî, Amerika Türkiye’yi Rusya’ya karşı bir karakol, Ortadoğu’ya kendi anladıkları mânâdaki “hürriyeti” götürsün diye yanına aldı.
*Adnan Menderes, CHP içinde nasıl bir karakterdi? Daha doğrusu DP’yi kuran kadro hangi insanlardan oluştu?
Celal Bayar, CHP’nin iki numaralı adamıdır. Refik Koraltan, insanların tüylerini diken diken eden İstiklâl Mahkemesinin savcılarındandır. Fuat Köprülü, yılların CHP’li milletvekili. Adnan Menderes ise 1932’den beri CHP’nin parti müfettişi. Atatürk’ün partiye kattığı bir isim. Dünya şartları daha liberal, daha özgürlükçü bir rejime geçmeyi zorluyordu. Bunu becerecek devlet adamlarını tarih hazırlamış. DP’nin kurucuları böyle insanlar.
*CHP, DP’nin kurulmasına izin verirken iktidarı kaybedeceğini tahmin edemiyor muydu?
CHP ‘elli tane parti kurulsa iktidar bizden gitmez’ anlayışındaydı. Gitti mi o da meçhul (gülüyor). İktidar İnönü’nün hayat biçimi olmuştu. Yeni devletin iki numaralı ismi arkadaşlarının “Haso, Memo” dediği adamlara iktidarı devrettiğinin farkında değil.
*CHP ile DP arasında bir anlaşma yapılıyor mu?
Celal Bayar, İsmet İnönü’ye parti programını götürdüğünde İnönü laiklikle ilgili tutumlarını soruyor. Bayar da laikliğin dinsizlik olmadığını anlattıklarını söylüyor. Türkiye tarihi bu tür konuşmalardan ibaret. Türkiye’de bir gerilim havası olsa da her zaman altta bir uzlaşma çabası olmuştur.
*Peki, o dönemde rejim yıkılır mı korkuları yok mu?
Tabiî ki var. Biri bir şey söylese, kitap yazsa ‘devlet yıkılır mı’ korkuları var.
*Birinin bir şey söylemesinden korkan bir devlet, nasıl oluyor da DP’nin kurulmasına izin veriyor?
Öyle bir zaman gelir ki, korkmayacak kadar korkmuş olursunuz. CHP, Adnan Menderes’in kitleleri nasıl hareketlendireceğini, dünya konjonktürünün sunduğu özgürlükleri halkın nasıl kullanacağını, yeni yönetici sınıfın hürriyeti halka nasıl takdim edeceği, nasıl problem çıkacağını bilmiyordu. Halkın, DP etrafında toparlanması onların tahminlerinin üzerinde oluyor. Gayr-i müslim de, Müslüman da DP’ye yöneliyor. Adnan Menderes devletin yaşaması için hürriyetin gerekli olduğu inancında olan bir siyasetçiydi. Burada Celal Bayar hadisesini unutmamak lâzım. Menderes’in yanında Atatürk’ün başvekilliğini yapmış, Atatürk’ün ölümünden sonra cumhurbaşkanlığını kendi eliyle İnönü’ye vermiş biri olmasa, nasıl bir Menderes tablosu çıkardı bilinmez...
*Bir de Menderes’in Amerikancı olduğu eleştirileri var. Ne dersiniz?
Türkiye’de hiçbir hükümet Amerikancı veya Amerikan uşağı olmadı. Adnan Menderes için bunu söylemek ahmaklık olur. Menderes, Amerikancı olsaydı kimse onun kılına dokunamazdı. Adnan Menderes, Türkiye’nin kalkınma ve güçlenme dâvâsını temsil eden adamdır. Az önce de söylediğim gibi, Amerikan ilişkileri CHP döneminde başlamıştır. Bana göre Menderes bu ilişkiyi Türkiye’nin lehine çevirmeyi başarmıştır. Amerika tarafından Türk askerleri için yapılan yardımları, Marshall yardımlarını hükümet tırtıklamış, yatırım amacıyla kullanmaya başlamıştır. Bunu gören Amerika, son dönemde Menderes’i ikaz etmiştir. Adnan Menderes, Türkiye’nin dış politikasında alternatifler geliştiren bir adamdı.
*Kitabınızda, Menderes’in halk gibi konuştuğunu söylüyorsunuz. Halk gibi konuşmak ne demek?
Halk, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan sıkıntılardan bıkmış durumda. CHP yönetiminin rüşvet ve yolsuzluk ağı yüzünden umutsuz. Menderes kitlelerin teveccühünü almış biri ve Türk tarihinin değişen bir noktasını temsil ediyor. ‘Arkamda millî irade var’ diyerek İnönü’ye, sisteme kafa tutuyor.
*Yassı Ada’da yaşananları konuşmak istemiyorum, ama oradaki hakimlerin zihniyetini sorgulamak isterim. Nasıl insanlar?
Yüksek karakterli insanlar olduklarını düşünmüyorum. İhtilâl yapan insanların zihniyetinin bir parçasıydılar. Adnan Menderes’in Avukatı Burhan Bey dinî özgürlüklerin önü açılmasaydı Menderes’in asılmayacağı kanaatinde. Burhan Bey, idamla ilgili gerekçelerin Anayasa Mahkemesi içinde çuvallar içinde durduğunu söylüyor. Gerekçe içinde İslâmî hassasiyetlere dokunacak bir çok eleştirinin olduğunu belirtiyor. Bir de Tahkikat Komisyonu nedeniyle yargılanan DP’li Selahattin İnan var. İnan, bu kanun geçerken yurt dışında olduğunu söylüyor, fakat mahkeme; “Türkiye’de olsaydı ne oy kullanacağını, kafanın içindekileri biliyoruz” mealinde şeyler söylüyor. İşte mahkeme bu...
|