Bencil duygularımız ayyuka çıkmış durumda. Her yerde onların izini görmek mümkün. “Parası olan konuşur” cümlesi adeta her şeyin anahtarı haline geldiğinden, söz söyleme hakkı bile, sahip olunanla ölçülür olduğundan beridir ki, her şey satılığa çıkarılmış durumda.
Bu yüzden kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimsenin yüreğine bakmıyor, sadece elindekileri görüyor. Elinde yoksa, var etmesi için sıkıştırıyor. Haram olanlar da, “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” düsturuna göre bir punduna oturtulup helâlleştiriliveriyor…
Oysa çok değil, bundan henüz yirmi yıl önce, herkes elindeki neyse onu paylaşmayı bir meziyet bilirdi. Kimse kimsenin çulundan, çaputundan kendisi için yararlı olacağını düşündüğü bir davranış sergilemez, içinde neyse öylece davranırdı.
Her şeyi kapitalist düzene, dünyanın çağıran yüzüne yüklemekten vazgeçelim artık. Sağlam olmayan düşüncelerimiz ve hayat tarzımız yüzünden kavramların içini kendimiz doldurmayalım…
Aslında en büyük paylaşım insanın gönlünü paylaşması değil mi? Ama etrafımızda gönlümüzü kaç kişiyle paylaşabiliyoruz? Başımızı omuzuna yaslayıp, hiç kelimelere dökmeden kaç kişiyle konuşabiliyoruz? Hadi etrafımızı da geçtim, eşimizle, kardeşlerimizle, anne ve babamızla bile…
Yok yok, yine karamsarım bugün de…
Aslında kendime baktığımda şunu da fark etmiyor değilim; negatiflerle, pozitif cümleler kurdurmaya çalışıyorum…
“Ha evet, bu söylenenler doğru! Hepimiz de bunu yaşıyoruz” dedirttikten sonra, yüreğimizin ince ince yollarını keşfettirmek ve paylaşmayı yeniden fark ettirmek istiyorum…
“Ben ne kadar yaşıyorum?” diye soruyorum bu kez de. Doğrusu dürüst olacağım bu konuda sizlere…
Ben de bu bencil duyguları fazlasıyla yaşıyorum…
Aslında paylaşmak o kadar da zor değil. Çünkü dinimiz tebessümü bile kardeşine sadaka olarak saydıktan sonra..
Bazen tabağımızdaki bir pirinç tanesi bile paylaşmak olabilir. Nasıl mı? Tabiî ki, onu dökmeyerek... Binlerce kişinin bunu yaptığını düşünsenize… Veya bir dilim ekmeği çöpe atmayarak... Yine binlerce kişinin bunu yaptığını düşünün. Kaç tane aç insanın doyacağını hesapladığınızda işte paylaşmanın en ince ayrıntısını keşfetmiş oluruz böylece.
Aslında bazen elimizde taşıdığımız herhangi bir şey bile göz hakkından korunduğunda paylaşmanın içine giriveriyor.
Hani atalarımız kuşlar için, hatta dağdaki yabanî hayvanlar için bile vakıflar kurmuşlar bir zamanlar. Onlarla da hayatı paylaşmayı, duygularını ve hayatlarını inceltmeyi başarmışlar… Bu gün bizler niye başarmayalım ki?
Hayat aslında ince hesapların içinde gizli bir hazine. Küçücük bir kelimenin içinde ne büyük derinliklere ulaşabilir insan, bunu da düşündükçe keşfeder... Ya da küçücük bir davranışın. Belki de o yüzden Kur’ân, aklı ve fikri her daim ön plana çıkarır…
Paylaşımlarımızın bol olduğu bir hayat duâsıyla…
25.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|