Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Vehbi HORASANLI

Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?



Bundan 100 yıl önce Bediüzzaman’a soruyorlar:

“Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?

Cevap: Doğruluk.

Sual: Daha?

Cevap: Yalan söylememek.

Sual: Sonra?

Cevap: Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüt.

Sual: Yalnız? (bunlar mı?)

Cevap: Evet!

Sual: Neden?

Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.”

Evet, yüzyıl önce söylenen bu sözler günümüz için de geçerlidir. Hatta doğruluk şimdi daha da önem kazanmıştır. Eğer “Ülkemizde beklediğimiz inkişaflar neden olmuyor?” veya “Biz ne zaman adam olacağız” gibi sualler aklınızı meşgul ediyorsa, bunun cevabı doğruluk konusunda yeteri kadar ciddî olamayışımızdan gelmektedir.

Askeriyede 15 yıl görev yaptım. Bir subay arkadaşım bana şunu sordu. Bir meslektaşına misafirliğe gittiğin zaman nasıl namaz kılıyorsun?

“Namaz vakti girince ev sahibinden seccade istiyorum” diye cevap verince “Nasıl yani namaz kıldığını gizlemiyor musun?” diye bir daha sordu. “Farzlarda riya olmaz, ne olursa olsun yerine getirilmelidir” şeklinde anlatmaya çalıştım. Evet, bu şekilde davranınca her ev sahibi ne yapıp edip bir seccadeyi bulup önüme getiriyordu. Çoğu zaman çeyizden çıkarıldığı ve pek kullanılmadığı anlaşılan seccadelerde namaz kılmıştım.

Günümüzde bazı sıkıntılardan kurtulabilmek için ne yazık ki gerçekleri anlatmaktan çekiniyoruz. Gerici derler veya mesleğimden atılırım endişesi ile en önemli konularda dahi doğru olmayan bahaneler kullanıyoruz. İşin ilginç tarafı bu yöntemi kullandıkça, daha da battığımızın farkında bile olamıyoruz. Hâlbuki “En büyük hile hilesizliktir” desek yani gerçekleri çekinmeden ifade etsek hem muhatabımızın güvenini kazanmış oluruz, hem de gereksiz sıkıntılardan kurtuluruz. Hiç olmazsa susma hakkını kullanarak yalandan kaçınmamız gereklidir. Aksi takdirde yalan, yalanı doğuracak üzerimizdeki baskı daha da artacaktır.

Doğruluğun ne derece sihirli bir güç meydana getirdiğini yine eski mesleğim ile ilgili bir örnek ile anlatayım.

Bir tatbikat esnasında liman ziyareti yapıyorduk. Gemi zabitleri olarak akşam yemeğine davet edilmiştim. İçki konusu sorun olduğu için elimden geldiğince bu tip yemeklere katılmamaya gayret ediyordum, ama mutlaka davete icabet etmem gerektiğini söylediler. Ben de gittim.

Yemekte gemi komutanımız içinde alkollü içki olan bir bardağı bana uzattı. Kendisine “alkollü içki içmediğimi” nazik bir dille anlatmaya çalıştım. Fakat komutan ısrar ediyordu ve gittikçe artan bir ses tonu ile içki içmem konusunda geri adım atmıyordu.

Kendisine bu güne kadar içki içmediğimi ve bundan sonra da kesinlikle içmeyeceğimi, bunun bir prensip meselesi olduğunu söyledim. Gemideki mesaî arkadaşlarım komutana karşı geldiğimi düşünerek yanlış yaptığımı düşünüyor, komutanın nezaket sınırlarını aşan konuşmalarını haklı çıkaracak derecede bana karşı tavır koyuyorlardı.

Benim için zor bir durumdu lâkin susmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Buna mukabil gemi komutanımız alkolün de etkisi ile iyice zıvanadan çıkmıştı. Sonunda başçarkçımız beni müdafaa etmeye başladı. Hakkımda iyi şeyler söyleyerek komutana ısrarından vazgeçmesi telkininde bulundu. Sonunda iş tatlıya bağlandı ve bu sıkıntılı durumdan kurtulmuş oldum.

Yemek yediğimiz orduevinden çıkarken komutanımız yanıma geldi ve yapmış olduğu ısrardan dolayı pişmanlık ifade eden sözler söyledi. Hatta bir fıkra anlatarak gönlümü almak istedi. Ben de kendisine nazik bir şekilde karşılık vermeye çalıştım.

Komutan ve başçarkçımızı böyle bir davranışa neyin zorladığını düşünmeye başlamıştım. Bir türlü doğru bir cevap bulamıyordum. Zira din ile pek barışık olmayan bu kişiler neden ısrarlarından vazgeçmiş ve neden beni savunmak zorunda kalmışlardı? Bu soruların cevabını yıllar sonra buldum. Onları bu türlü davranışa zorlayan en önemli sebebin, benim dürüst bir biçimde konuşmam ve doğruluktan şaşmayan tavırlarım olduğunu anlamıştım.

Eğer rahatsız olduğumu öne sürmüş olmasaydım veya içki içiyormuş gibi görünseydim ısrarları daha da artacaktı. İşte gemideki amirlerime geri adım attıran ve ısrarlı baskılardan vazgeçmelerine sebep olan güç, doğruluk idi. Doğruluk veya bir başka ifade ile sıdk, o derece sihirli bir güçtür ki en şiddetli düşmanları bile insafa zorlayabilmektedir.

Evet, en büyük hile hilesizliktedir. Eğer rahat bir şekilde yaşamak ve inançlarımızın gereğini yapmak istiyorsak, riyakârlıktan ve insanlara dalkavukluk yapmaktan vazgeçmek zorundayız. Aksi takdirde hile ve yalanın her türlüsünü en iyi bir şekilde bilen insanlar bizlerin küçük bir hilesini dahi kolayca anlayabilirler. Zaten yalan söylediğimizde ağzımızdan çıkan sesler ve mimiklerimiz bizi ele verecektir. O halde bunca külfete ve zorluğa girmeye ne gerek var?

28.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.05.2008) - Romanya Türkleri

  (07.05.2008) - Brezilya Müslümanları

  (20.04.2008) - Gine’den selâmlar

  (22.03.2008) - Sonsuza kadar genç kalma isteği

  (18.03.2008) - Belâlara maruz kaldığımızda ne yapmalıyız?

  (19.02.2008) - Bu kadar öfke ve gürültü neden?

  (17.02.2008) - Namaz vakti girince

  (12.02.2008) - Ahirzamanda ihtiyar kadınların dinlerine tabi olunuz

  (10.02.2008) - Yeni bir savaş tekniği

  (09.02.2008) - Yangın üzerine

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Zeynep RUHAN

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır