onstantıniyye (İstanbul) mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, askerleri de ne güzel askerdir.” Bu Peygamber müjdesi, nice komutanı İstanbul surlarına kadar getirmiş, bir çok defalar kuşatmalar yapılmış, ama bir türlü fetih müyesser olmamıştı. Fatih’in babası İkinci Murad’ın en büyük emellerinden biri de buydu. Birgün meclisinde bulunan Hacı Bayram-ı Velî’ye, “Efendi Hazretleri, bir el verseniz, yol gösterseniz de Bizans’ı fethetsek, bu belâdan kurtulsak” dediğinde, onun bu fethi yapamayacağını, kendisinin de göremeyeceğini belirtmiş, “Bunu ancak beşikteki şehzade Mehmed’le bizim Akşemseddin görecektir” demişti.
Şehzade Mehmed, İstanbul'un fethiyle ilgili Peygamber müjdesini duyduğunda yerinde duramamış, gece gündüz onun hülyasıyla yatıp kalkmıştı.
Hatta ders aldığı şehzadelik günlerinde bir gece geç vakitte odasının ışığının yanmakta olduğunu gören hocası Molla Güranî, “Hayırdır inşaallah, niçin uyumadın?” diye sormuş, masanın üzerinde bulunan bir kısım kâğıtlara izin alıp baktığında haritaya benzer bir kısım planlar görmüş, “Bunlar nedir?” diye sorduğunda, Fatih aralarında sır kalması şartıyla düşüncelerini anlatmış, İstanbul fethinin gece uykularını kaçırdığını, planlar yaptığını söylemişti. Hocası Molla Güranî’nin tavsiyesi de bu fethin cahil bir kumandana değil; âlim, âlim olduğu kadar âdil ve dirayetli bir hükümdara nasip olacağını belirtmesi ve “Bunun için senin gerekli ilimleri öğrenmen en büyük emelim” diye öğütte bulunması olmuştu. Fatih genç yaşta bilgili, dirayetli bir hükümdar hâline gelmiş; yedi dil öğrenmişti. Azimli ve kararlıydı. Kendini İstanbul’un fethine kilitlemişti. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yaptı, yaptırdı. İkinci defa tahta oturduğunda on dokuz yaşında bir delikanlıydı. İstanbul’un fethi için gerekli hazırlıkların yapılmasına başladı. İlk olarak Anadolu Hisarı’nın karşısına dört ay gibi kısa bir sürede Rumeli Hisarını yaptırttı. Yapım esnasında bunun İstanbul fethi için atılan bir adım olduğunu fark eden bir rahip yanındaki güzel kızıyla gelmiş, bu faaliyetinden vazgeçmesi için kızını vereceğini îmâ etmiş, fakat Fatih, “Ben öyle bir maksada kilitlendim ki cins-i lâtiflere dahi dönüp bakacak vaktim yok” demişti.
Edirne’de döktürdüğü, surları yıkabilecek büyüklük ve güçteki, düşmanların ejderhaya benzettiği şahi denilen toplar ise bir harikaydı. Bir kısmının projelerini bizzat kendisi hazırlamıştı. Havan topunu icad edecek kadar da matematik bir dehâya sahipti, muciddi Fatih. İki bin kadar askerin taşıyabildiği, Kasımpaşa sırtlarından ateşlenen, bazıları iki tonluk gülleler atabilen bu havan toplarıyla Haliçteki zincirlerin gerisindeki Bizans gemileri batırılabiliyordu.
Fethin gerçekleştirilmesinde en büyük pay ise hiç şüphesiz yetmiş iki geminin Tophane’den karaya çıkartılması, bir buçuk kilometre kadar karadan çekilerek Kasımpaşa sırtlarından Haliç’e indirilmesiydi. Bizans’ı şaşkına döndüren bir başarıydı bu.
Bunun gibi daha nice şaşkına döndürücü faaliyetler fethe adım adım götürüyordu onları. Bu serüvende rol oynayan başka önemli unsurlar da vardı. Bunun üzerinde de inşaallah yarın duralım.
28.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|