Bir insan için dünya ve ahiret saadetinin temel taşı olan imanı muhafaza etmek kadar önemli bir mesele olamaz. “İmanınızı ‘lâ ilâhe illallah’ ile yenileyiniz”1 tavsiyesinde de bu yok mudur?
Evet, iman her an taze ve canlı tutulacak, imanla ruh teslim edilmeye çalışılacaktır. Dünya büyüklüğünde bağ, bahçe ve köşklerle süslü ebedî bir mülkün anahtarı olan imanı kaybettikten sonra şu fanî dünya bütünüyle o insanın olmuş kaç para eder?
Ancak imanın taze ve canlı tutulması için onun taklidîlikten tahkikîliğe ulaşma zarureti vardır.
Anadan babadan görme, kulaktan dolma bilgilerle edinilen imana taklidî îman; işin aslını, özünü bilerek bilinçli bir şekilde yapılan imana da tahkikî iman denildiğini biliyoruz.
Taklidî iman bazan küçük bir şüphe karşısında dahi kolayca sarsılabilir, hatta sönebilirken, tahkikî îman, insanı görüp yaşarcasına îman hakikatlerine ulaştırdığı için şüphe ve vesveseler karşısında sarsılmaz.
Tahkikî îman ilme dayalı îmandır. Bilerek, araştırarak, inceleyerek, düşünerek, şuuruna ererek yapılan îmandır. Emirdağ Lâhika’sında dikkat çekildiği gibi tahkîkî îmanda mesafe alan kimse çekirdek misâl olan îmanını ağaçlandıracak derecede inkişaf ettirir.
Tahkiki îmanın üç mertebesi vardır. Birincisi ilmelyakîndir. Bu îman mertebesinde kişi kesin bilgiye ulaşır. Hiçbir îmanî konuda tereddüdü kalmaz. Çünkü îmanı birçok delillere dayanmaktadır. Körü körüne bir îman değildir bu. Bilerek inanmaktır. Onun için de binlerce şüphe gelse yine sarsılmaz.
Îmanın ikinci mertebesi ise aynelyakîndir. Böyle bir îmana sahip olan kimse inandıklarına gözüyle görürcesine inanmaktadır. Kâinatı kitap okurcasına okuyacak dereceye gelmektedir.
Bunun bir üst derecesi ise hakkalyakîndir. İmanı hakkalyakîne ulaşan kimselere şüpheler ordu olup gelseler bir halt edemezler.
Kelâmcılar kaleme aldıkları akla ve mantığa dayanan binlerce cilt kitaplarıyla bu gerçeği göstermiş, ehl-i hakikat yüzlerce kitaplarıyla keşf ve zevke dayanarak bu îmanî marifetin başka bir yönünü göstermeye çalışmışlardır. Risâle-i Nur ise Kur’ân’ın en geniş caddesini göstermektedir. Bu îman hakikatleri ve marifet, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “O ulemâ ve evliyanın pekçok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir. İşte Risâle-i Nur bu câmî ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem [yokluk] âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve îman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor.”
Görüldüğü gibi bir insan için en önemli mesele tahkikî imanı ayakta tutmaktır.
Konuya inşaallah yarın da devam edelim.
Dipnotlar:
1- Et-Terğib ve’t-Terhib, 2:415.
25.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|