Geçen sene bir gazeteye verdiğiniz bir röportajda ağabeylerinizin vefatı ve geçirdiğiniz kazanın Mart ayında olmasından dolayı “Acaba Mart ayında bir şey mi var diye düşündüğüm olmuştur” demişsiniz. Mart ayında tüm bunların gerçekleşmesi bir tesadüf mü yoksa Adnan Menderes’in oğulları olmanızdan dolayı bir komplo mu?
Hayır, bizim üçümüzün başına gelenlerde bir komplo yoktur. Ama büyük ağabeyim 8 Mart, küçük ağabeyim 1 Mart ve benim kazam da 15 Mart’da oldu. Ankara’ya, hastaneye geldiğimiz vakit anneme bunu hatırlatmıştım. Takdirin yüce sahibi bilir, ben herhangi bir yorum yapamam ama birer hafta ile benzer olayların tekrarlanması herhalde dikkat çekicidir.
Bu konuda, “Adnan Menderes’in oğullarının başına gelenler, Menderes’in soyunu yok etmek amacıyla yapılmıştır” diye yorumlar
yapılıyor…
Bunlara delil olmadan katılmak mümkün değildir. Ne ben ne de Menderes ailesi bu yorumlara hiç katılmadık.
Adnan Menderes’in suçsuz yere idam edildiğini çeşitli mercilerde dile getirdiniz. Peki sizce Menderes’in idam olunmasının gerçek sebebi neydi?
Adnan Menderes’i hiçbir mahkemenin, 27 Mayıs darbesine kadar Türkiye’de cari olan anayasaya ve hukuk düzenine göre yargılanması mümkün değildi. Ancak Meclis onu yüce divana gönderirse böyle yargılama olabilirdi. Binaenaleyh, 27 Mayıs sabahından 17 Eylül’de Adnan Menderes’in idamına kadar geçen sürenin tamamı gayrımeşrudur. Ve Adnan Menderes idam edilmemiştir. Yani, o bir ceza olarak uygulanmamıştır. Adnan Menderes’in idamı güpegündüz bir insanı darağacında asmak suretiyle gerçekleştirilmiş bir cinayettir.
İdam kararından sonra uzun bir müddet infaz gerçekleştirilmedi. Bu arada idam edilmeyeceği söylentileri yayılmaya başlamıştı. Fakat beklenmedik bir zamanda idamı gerçekleşti. Menderes’in idamında, tekrardan ve daha güçlü bir şekilde iktidara gelme endişesi etkili olmuş olabilir mi?
Bu sorunuz önemlidir. Hayatta olsaydı çok kısa bir zamanda Adnan Menderes tekrar iktidara geri gelirdi, bundan korkulmuştur. Bunun gerçekleşmesinin önü kesilmek istenmiştir. Doğru ve yerinde bir soru.
Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye tek parti idaresinden Demokrasiye geçiş yaptı. Peki 27 Mayıs darbesi Türk Demokrasisini nasıl etkiledi?
Türkiye’de 27 Mayıs’tan günümüze kadar geçen 48 yıllık sürenin tamamı bir ara rejimdir aslında. 27 Mayıs sadece demokrasinin ortadan kalkmasına sebep olmadı. 50 yıl, 100 yıl belki de daha fazla gecikmesine neden oldu. Hâlâ Türkiye 60 yılı aşkın bir süredir, demokrasi diliyorsa ve 27 Mayıs’tan günümüze kadar geçen süreç içerisinde Türkiye’nin gemisi hâlâ demokrasi limanına yanaşamamışsa, bunun tek sebebi 27 Mayıs’tır. Tüm müdahalelerin hem anası hem de babasıdır 27 Mayıs. Onun için de 27 Mayıs sürekli olarak her türlü müdahaleci ve darbeci arayış ve özlemi etkilemiştir.
Söylediğiniz gibi 27 Mayıs darbesiyle başlayan müdahale süreci aralıklarla sürmüş ve en son da 27 Nisan 2008’e kadar kalıntıları devam etmiş. Peki, 27 Mayıs darbesi genel anlamda Türkiye’yi nasıl etkiledi?
Tabiî bu darbeler sadece demokrasiyi uygulama dışı bırakmakla, millî iradeyi çiğnemekle kalmamıştır. Darbeler; devletin gücünü, içerdeki ve dışarıdaki itibarını, ekonominin gidişini, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü, bu ülke için gerekli olan istikrarı; yani elimizde neyin olmasını istiyorsak bunların hepsinin son derece de olumsuz bir şekilde etkilenmesine neden olmuştur. Darbelerin, bu ülke ve bu millete açtığı zararın faturasını çıkarmak mümkün değildir, o derece de zararı büyüktür. Tek dileğimiz, inşallah bu işin burada kalması ve sona ermesidir. Bugün Türkiye 1960’dan günümüze kadar bir kan denizinin içinde oturuyor. Bu tablo başlı başına 27 Mayıs’ın yol açtığı bir durumdur.
Bundan sonra sizce Türkiye’de bir darbe olur mu?
Darbelerle askerî müdahaleleri bir arada düşünmemiz gerekiyor. Ben Türkiye’de—Allah yanıltmasın—27 Mayıs, 12 Mart veya 12 Eylül türü askerin doğrudan idareye el koyması şeklinde bir darbe gerçekleşeceğini sanmıyorum. Ama demokrasiyi zedeleyen, hukuk devletini aşındıran sadece darbeler değil, aynı zamanda askerin siyasî hayata vaki, çeşitli müdahaleleridir. 48 yıldır Türkiye söz konusu olunca bu ülkenin vatandaşlarında, Türkiye’yle şu veya bu şekilde ilgisi olan herkesin kafasındaki ortak soru, “Bu hususta acaba asker ne düşünüyor?” olmuştur. Böyle bir soru dünyanın gelişmiş ve demokratik ülkelerinin hiçbirisindeki insanların zihinlerde yer etmediğine göre asker-siyaset ilişkileri Türkiye’de demokrasi, millî irade ve hukuk devleti açısından ne kadar önemli olduğu bu şekilde ortaya çıkacaktır sanıyorum.
Darbe döneminde İsmet İnönü çok sert bir muhalefet politikası izliyordu. Bir daha seçimle iktidara gelemeyeceği düşüncesi, İnönü’nün darbeyi desteklemesine neden olmuş olabilir mi?
Aynen öyledir. 1957 seçimlerinden sonra “Seçimle bir daha iktidara gelemeyiz.” endişesi, demokrasiyi ister gibi gözüküp Türkiye’yi bir çıkmaza ve bir askerî müdahaleye götürecek bir siyaset stratejisine yönelmelerine neden oldu. 27 Mayıs’ın temelinde, ana muhalefetin bu düşünce ve stratejisinin tabiî ki çok büyük sorumluluğu vardır.
İsmet İnönü’nün demokrasiyi ister gibi görünmesinin nedeni neydi?
Başka bir yol izlememiş Cumhuriyet Halk Partisi. Aslında CHP’nin 1945’te, İkinci Dünya Savaşı bittiğinde, ne iç politikada, ne ekonomik politikalarda, ne de dış politikada söyleyecek hiçbir sözü kalmamış, hiçbir vizyonu yoktur. Demokrat Parti’nin 1950’den sonra her alanda yaptıklarını CHP bir taraftan kıskanmış, diğer taraftan da bunları ha bire kötülemiştir. Ama yerine de yeni bir vizyon, yeni bir alternatif getirememiştir. O gün bu gündür CHP hep yumurtlamayan bir tavuk veya meyvesi olmayan bir ağaç gibi kalmıştır. Bu sebeplerden dolayı o gün sözüm ona daha fazla demokrasi istiyor diye aşırı muhalefetini haklılaştırmak ve hiçbir alternatifi öne süremeyişini gizlemek için bu yolu seçmiştir.
Şu an Türkiye’de din ve vicdan hürriyetinin sağlanamamasından kaynaklanan problemler bitmek bilmeyen tartışmalara ve toplumsal ayrışmalara sebep oluyor. 50’li yıllara baktığımızda ise daha zor bir dönem olmasına rağmen bu yöndeki kısıtlamaların kaldırıldığını görüyoruz. Bu noktada, bugünkü iktidara ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Sonuç almak niyete, iradeye ve kararlılığa bağlıdır. Ve bir şeyi aynı zamanda büyük bir iştahla istemeye bağlıdır. Adnan Menderes ve DP söz konusu hizmetlerin gerçekleşmesinde bu hususiyetlere sahiptirler. Benim AKP iktidarıyla ilgili gördüğüm eksik şudur: Ne mücadele edebilecek bir istek ve iradeyi tam olarak ortaya koyabiliyorlar; ne de uzlaşmayı içlerine sindirebiliyorlar. Bu tereddüt yapılmak istenenleri akamete uğratır. Ya sonuna kadar mücadele, ya da makul bir uzlaşma… Bunlardan birisini AKP’nin bundan sonrası için seçmesini ve gereklerini yerine getirmesini tavsiye ederim. Bu arada uzlaşma ağırlıklı bir siyaset izlemeleri çok büyük bir ihtimalle bazı isteklerinin yapılabilmesi için daha emin bir yol olarak gözüküyor. Ama dediğim gibi ya o veya öbüründe bir karar verip, onun üzerine iktidarın devam etmesi gerekiyor. Aksi takdirde kararsızlık ve boşluk meydana gelir, düşündüklerinizi de gerçekleştiremezsiniz.
DP hükümetinin o şartlarda bu icraatları gerçekleştirmesini kararlılıkla ifade edebilir miyiz?
Tabiî, kararlılıktır, iradedir, iyi niyettir ve tabiî bunun yanı sıra DP bizatihi büyük bir mutabakatın da demokratik zemini olmuştur. DP her türlü insanın, her kesimden insanın yer aldığı bir siyasî partidir. Ama DP de bundan o mahallenin imamı da, o mahallenin içkili lokanta işleticisi de ezanı millet istediği gibi okumalı, çocuklar mutlaka dini ve Kur’ân-ı Kerim’i okuyup öğrenebilmeli ve mutlaka İmam-Hatip Okulları açılmalı diye bir ittifak meydana getirmişlerdi. Bu ittifak DP’nin gücüydü ve onun bu konuda kararlı olmasının da yolunu açıyordu. Ve sonuna kadar götürmüşlerdir bu işi. Ama ne yazıktır ki DP’nin manevî alanda vermiş olduğu hizmetleri daha sonra yeterli bulmayan birtakım siyasî kadrolar değil bunları genişletmek, bunları muhafaza etmekte bile başarılı olamadılar. Bu nedenle, iktidarın olumlusu ve olumsuzuyla Türkiye’nin son 60-65 yılını çok iyi bilmesi gerektiği bu vesileyle ortaya çıkıyor. Kararlılık ister, temelini atacaksınız. “Türkiye’de DP döneminde ezan Arapça okutuldu, İmam-Hatip Okulları açıldı, dine taviz verildi, din istismar edildi, laiklik zedelendi” iddiaları günümüzde de son zamanlarda belli kesimler tarafından sıkça ifade edilir oldu. Ben de diyorum ki boşuna yakınmayın. Gücünüz yetiyorsa Türkiye’yi 1950’den öncesine döndürün, döndüremezler, mümkün değildir. Temeli inançla, kararlılıkla ve sağlam bir şekilde atarsanız o temel en zor şartlara bile dayanır. Bu gerçekleri bugünkü iktidarın görmesinde, değerlendirmesinde büyük fayda var.
YARIN: TEVFİK İLERİ’NİN KIZI CAHİDE İLERİ AKSOY ANLATIYOR
|