Tatip Mehmed yaşlı, ciddî bir Nur talebesi. Onca yaşına rağmen insanların dünya ve ahiret saadetlerinin vesilesi olan Risâle-i Nur isimli Kur’ân tefsirlerini yazmakta. Çünkü o yıllarda Kur’ân öğrenmek yasak, Kur’ân’la ilgili her şey yasak. Matbaalarda henüz basılamıyor. Hatip Mehmed mum ışığında, lambalar altında, hizmet aşkıyla, zevk ve şevkle yazmakta. Elinde İhtiyarlar Risâlesi var. On Birinci Rica isimli bölüme gelmiş. Burada Kelime-i Tevhid’den bahsediliyor. Hatip Mehmed tam bu kelimeyi yazarken ağzıyla da Kelime-i Tevhid’i söyleyerek ruhunu Rahman’a teslim ediyor. Kimbilir bu hakikatler muhtaç kaç kişinin imanının kurtulmasına vesile olacaktı. O başkalarının imanının kurtulması için didinmekte. Cenâb-ı Hak da onun imanını kurtarmakta. Bu olaya bir eserinde yer veren Bediüzzaman Hazretleri, bu ciddî ihtiyar talebesinin “Lâ ilâhe illâ Hû” yazıp diliyle de “Lâ ilâhe illallah” diyerek hüsnü hatime hatemiyle hayat sayfasını mühürlediğini belirtiyor.1
Îman-ı tahkikîye ulaşmak, insanın dünyasını da Cennete döndürmek, hayatın gerçek zevkine vardırmakla kalmaz ebedî saadetin anahtarını da verir insanın eline. Çünkü şeytan böyle îman sahiplerinin îmanını çalamaz. “Îmanı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selbedilmeyeceğine [çalınmayacağına] ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki, ‘Sekerât vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.’ Bu nev'î îman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki şeytanın eli o yerlere yetişemiyor; öylelerin îmanı zevâlden mahfuz kalıyor.”
Bu açıklamayı yapan Bediüzzaman, bu yolun ehassı havassa ait olduğunu söylüyor. “Risâle-i Nur’un esası, mayası, temeli, ruhu ve hakikatini teşkil eden ikinci yol ise akıl ve kalb işbirliğiyle zarûret ve bedahet derecesine gelen ilmelyakîn ile îman hakikatlerini tasdik etmektir. Risâle-i Nur bu konularda öyle ispatlar getirmiştir ki, îman hakikatlerine ters düşen yolların ne kadar akıl dışı ve imkânsız olduğunu göstermiştir.”2
Demek ki Risâle-i Nur, insana tahkikî îmanı kazandırarak hem dünyasını, hem de imanla kabre girmesini sağlayarak âhiretini îmar etmektedir. Daha imanın sayısız nur ve faydaları var. İnsan bunların farkına vardığında ne kadar büyük bir nimet ihsan ettiği için Rabbine nasıl şükredeceğini bilemez.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 22.,
2. A.g.e., s. 16
27.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|