Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Cemil YÜZER

DEMİRKIRAT VE “YASLIADA” ARASINDA DEMOKRASİ -2-

‘Halk darbeyi coşkuyla değil, matemle karşıladı’

Öncelikle, babanızda aranızda nasıl bir bağ olduğunu öğrenebilir miyim?

Babamla bizim aramızda çok sevgi dolu, dostane bir ilişki vardı. Babam, sadece bize değil, herkese karşı çok sevgi dolu bir insandı. Önce Allah’ı, sonra Peygamberimizi, vatanını, milletini ve ondan sonra da annem ve bizleri çok seviyordu. Bizim evimizde çok rahat bir atmosfer vardı. Biz her düşüncemizi rahatlıkla dile getirebiliyorduk. Babama ne sorarsak soralım, hiç sıkılmadan uzun uzun, sanki karşısında üst düzey bir insan varmış gibi bizimle konuşuyordu.

Darbe olduğu dönemde siz 19 yaşındaydınız. Aranızda da bu kadar sıcak bir ilişki varken, babanızın başına gelenler o dönemde sizin dünyanızda nasıl bir etki yaptı?

Biz hepimiz babamıza aşk derecesinde bağlıydık. Hatta ben babama bir şey olursa nasılsa yaşayamam diye düşünüyordum.

Yassıada sırasında biz hep ümitliydik, böyle bir neticeyi düşünmüyorduk. Yani herhalde bir şey olacak, bu iş bitecek, babam serbest bırakılıp eve dönecek diye bekledik durduk. Hep bu hayallerle yaşadık. Babam bize gönderdiği tüm mektuplarında, hep tevekkül içinde, tüm yaşananların Allah’tan geldiğine inanan, insanların sadece vasıta olduklarını düşünen bir hali yansıttı. Mektuplarında sanki çok güzel bir yerde yaşıyormuş gibi, kuşlardan, denizden bahseden bir üslup kullanıyordu. Biz de ona aynı şekilde moral veren mektuplar yazıyorduk. Fakat sonuna doğru o da belli ki bazı şeyler hissetti, bizi bazı neticelere hazırlamaya çalıştı. Ama biz yine de bu kadar büyük bir felâketin yaşanacağına ihtimal vermedik. Babam gibi biz de Menderes’i çok severdik. Menderes’in idam edilmesiyle biz çok korkunç duygular yaşamaya başladık. Babam daha sonra hastanede Menderes’ten bahsederken ağlayarak bahsetmişti ve demişti ki: “İnşallah ben görürüm, ama göremezsem bir gün Kızılay’da onun heykeli dikilecek” diyordu. Biz de henüz göremedik ama inşallah bu bir gün olacak.

Babanız, hükümete karşı yapılacak olan askerî müdahaleyi hissetmemiş miydi?

Aslında o zamana kadar Türkiye’de hiç darbe olmadığı için, hiçbirimizin aklına bu tarz bir şeyin olacağı gelmiyordu. O zaman anlamamıştım ama daha sonra düşündüğümde babamla aramızda geçen bir sohbette onun darbeyi hissetmiş olduğunu anladım. Babamla bir gün Sıhhiye’deki evimizden radyo evine doğru gidiyorduk. Yolda, gerçekleşen 28 Nisan olaylarıyla ilgili dedi ki, “Ben size maddî olarak hiçbir şey bırakamıyorum. Hepiniz küçüksünüz, aklım sizde kalacak.” Bunu anlatınca daha sonra darbe konusunda bir tedirginliği olduğunu anladım. O zaman ben de cevap olarak hiç üzülmemesini, diğer kardeşlerimle benim çalışacak durumda olduğumuzu söyledim. Hepimiz lisan biliyoruz, muhakkak bir iş buluruz dedim. Bundan dolayı çok memnun oldu ve bir bakıma rahatladı.

Darbe sabahı ve akabinde neler yaşadınız?

27 Mayıs sabahı babam bizi çok erken bir saatte uyandırdı. ‘Hemen kalkın giyinin’ dedi. Zaten o saatlerde top, tüfek sesleri de gelmeye başlamıştı. Biraz vakit geçtikten sonra askerler babamı götürmek için kapıya geldiler. Biz yine de bu işin bu kadar ciddî olacağını düşünemedik. Biz babamızı yolcu ettik, o gidişin bir daha geri dönmemek üzere olduğunu bilmiyorduk maalesef. O arada kapımızın önüne jandarma kondu. Ne giriş ne de çıkış müsaadesi verilmiyordu. Biz de hapishanede gibi kaldık, hiçbir tedarikimiz, birikimimiz de yoktu. Bu durumda bir aile dostumuz bize bir küfe dolusu yiyecek getirdi.

Babamdan uzun bir müddet haber alamadık. Daha sonra Harbiye’ye gittiklerini öğrendik. Oraya gidince babamdan ilk defa küçük bir not geldi. Ondan sonra da ailenin büyük çocuğu ben olduğum için Harbiye’ye ben gitmeye başladım. Babamın bazı ihtiyaçlarını götürüp, ona notumuzu veriyor, babamın da bize yazdığı notu alıyorduk. Haberleşmemiz bu şekildeydi. Daha sonra bir gece yarısı Yassıada’ya götürüldükleri haberi geldi. Aslında darbe sabahı Alparslan Türkeş radyodan yaptığı anonsta, yapılan darbenin sadece Demokrat Parti milletvekillerine değil, tüm parlamentoya yapıldığını söylemişti. Ama bu anonstan birkaç saat geçtikten sonra Halk Partililer serbest bırakıldılar. Ayrıca Menderes’in Eskişehir’de yakalandığı açıklandı. “Yakalandı” ifadesinden anladık ki işin mahiyeti çok farklı ve tamamen DP’ye karşı yapılan bir olay.

Babanızı götürdüklerinde kısa bir süre sonra döneceğini düşünüyordunuz. Oysa ki Tevfik Bey bir daha evine dönemedi. 27 Mayıs Darbesinden sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Bizim için tek üzüntü babamdan ayrılmaktı. Onun dışında hiçbir şey bizi etkileyemedi. Babamın kendisi de bulunduğu yeri bir vazife olarak görüyordu. Hatta “Ben ancak imza atarken Bakan olduğumu hatırlıyorum” diyordu. Biz zaten çok mütevazı şartlarda yaşıyorduk. Şimdiki milletvekillerinin maddî durumlarıyla o dönemi bir tutmamak lâzım. O zaman milletvekilleri sıradan bir maaş alıyorlardı. Babam gittiğinde bizim herhangi bir gelirimiz mevcut değildi. Hatta evimizin kirasını bile bir akrabamız verdi. Bizim yoktu ama bankada hesabı olanların da darbeyle hesaplarındaki paralara el konuldu. Yassıada’daki tutuklulara verilen yemek bile denilemeyecek derecedeki kötü gıdalar için bile bizden para alıyorlardı. Cunta idaresi tarafından evimizden çıkmamıza izin verilmiyor, bizi resmen açlığa mahkûm ediyorlardı. Bunun üzerine biz üç kardeş iş aramaya başladık. Üçümüz de işe girip ev geçimimizi öyle temin ettik. Fakat öyle kolay iş bulamadık. Küçük kardeşim Cahit o zaman 15 yaşındaydı. Bir yerde getir-götür işine alındı. Ayşe, bir sürü yere müracaat etti. Soyadından dolayı hem, o hem de ben tam bizi işe alınacakken vazgeçtiler. Tam işe gireceğimiz zaman bir telefon gelirdi ve “Kusura bakmayın, soy isimden dolayı işe alamıyoruz” denilirdi. Sonra Ayşe Maliye’de iş buldu. Ben de Hollanda Sefaretinde tercüman olarak çalışmaya başladım. Hatta bu iş meselesi öyle bir muammadır ki, darbeden 3-5 sene sonra biz kardeşim Ayşe ile ODTÜ’de hocalığa başladığımız zaman, “Bu soyadlı insanları okula nasıl alıyorsunuz?” diye o zamanki rektöre bizi işten çıkarması için büyük baskı yapıyorlar. Zihniyet itibariyle farklı olmasına rağmen Rektör Kemal Bey onlara karşı bizim için mücadele ediyor. Yani ben ve kardeşim Ayşe’nin orada işe girmemizi bile soyadımızdan dolayı hazmedemiyorlardı.

Radyo ve gazetelerde babanızla ilgili üzücü haber ve yorumlarla karşılaşıyordunuz sanırım. Böyle durumlarda neler hissediyordunuz?

O dönemde bir kere bizlere “düşükler ve kuyruklar” diye lâkap takmışlardı. Maalesef tamamen Halk Partisinin yaptığı yalan-yanlış neşriyatla halkın bir kısmı DP’lilerin suçlu olduğuna inanır olmuştu. Ben Hollanda Sefaretinde tercümanlık yaparken, günde 10-15 gazete tercüme ediyordum. Her gün hakaret yağdıran haberleri, makaleleri çevirmek zorunda kaldım. Falih Rıfkı Atay’ın, Çetin Altan’ın yazılarını tercüme ettiğimde sefir, müsteşar “Herhalde bir yanlış tercüme var” diye gözlerine inanamıyorlardı. İşte demokratların Amerikalılara peşkeş çektikleri, Kars’ı sattıkları ve burada telâffuz edemeyeceğim şekilde bir neşriyat yaptılar ki maalesef bir kısım insanlar bunlara inandı.

Biz meselâ yolda yürürken bakıyordum vitrinde babamla annemin bir resmini koymuşlar. Altına da “Tevfik İleri’nin gayrımeşru arkadaşı” diye yazmışlar. Biz İstanbul’da Yassıada Mahkemelerine gitmek için beklerken, orada bir pansiyonda kalıyorduk. Radyoda bir neşriyat, işte “Namuslu bildiğiniz Tevfik İleri’nin kızı Paris’ten bavullar dolusu eşyalarla döndü.” Bense hayatımda Paris’e gitmemiştim.

Şöyle güzel bir şey oldu: Herhalde Osmanlı da dahil olmak üzere bütün bu gelmiş geçmiş siyasiler içinde sadece Demokrat Parti mensubu 450 kişi yüzde 100 hesap verdiler. Onların dışında hiç kimse, bu şekilde hesap verip kendini aklayamamıştır. Demin de dediğim gibi, her türlü mallarına, evraklarına el kondu, evleri aradı. Bu bakımdan bir tek onlar tamamen temiz oldukları tescil edilen insanlar oldular.

Yani Yassıada Mahkemeleri DP milletvekillerini aslında akladı…

Allah onları tertemiz insanlar olarak tescil ettirdi. 450’si birden, bir tanesinde bile hiçbir yanlış bulamadılar. Hakikaten, bu hiç kimseye nasip olmamış bir şeydir. Biz bir gün evde otururken, bizim evimize 15-20 kişi birden arama bahanesiyle daldılar. “Ne arıyorsunuz” demeye kalmadan kitaplıklar, çekmeceler boşaltıldı, kısacası evi yerle bir ettiler. Anlaşıldı ki mücevherleri arıyorlarmış. Annemin mücevheri olmadığından, hiçbir şey bulamadılar tabi. Buna çok şaşırdılar. Gelenlerden biri dedi ki, “Benim hanımımın bile daha çok mücevheri var.” Herkesin de evine bu şekilde girildi. Bizim evimizdeki tüm eşyalar, halılardan perdelere, süs eşyalarından mobilyalara kadar, tartıldı, fiyatları ölçüldü ve hangi tarihte hangi fiyata alındıkları istendi. Biz de bunların tek tek dökümünü yapıp Yassıada’ya gönderdik. Şu anda herhalde, böyle bir hesap verebilir miyim acaba diye düşünüyorum. Çünkü insan neyi, ne zaman, hangi fiyata aldığının tutanağını tutmuyor. Ama bize bunları tek tek yaptırdılar. Biz de beklenmedikleri şekilde bir liste çıkararak, bize karşı bu yöndeki suçlamalarını da bertaraf ettik.

Tansel Çölaşan’ın, halkın 27 Mayıs’ı coşkuyla karşıladığına dair yorumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Tansel Çölaşan Hanımın dediği gibi darbeyle insanların bayram ettiğine inanmıyorum. Öyle bir şey olmamıştır. Ancak birkaç şehirde, malum zümre tarafından darbe yanlılarının sevinç gösterileri oldu. Fakat halk darbeye asla sevinmedi, bilâkis darbeyi matemle karşılamıştır. Zaten halk sevinmediğini 1961 yılında oylarıyla göstermiştir. 1960 yılında şu anlaşılmıştır ki Halk Partisi artık bu memlekette oyla iktidara gelemeyecek. Onun için bu zihniyet ya darbe yoluyla, ya insanları kışkırtarak ya da yargı darbesi ile ülke yönetimine hâkim olmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz ordu artı CHP eşittir iktidar. Şimdi de ona benzer bir şekilde Halk Partisini halk iktidara getirmeyecek, çünkü onlarla halk arasında hiçbir yakınlık yok, olmadı da. Bu bakımdan halkın darbeyi desteklediğini ben düşünmüyorum.

Babanızla ilk görüşmenizde neler yaşadınız?

Babamla ilk defa Yassıada’ya gittiklerinden 8 ay sonra görüşebildik. Karlı bir zamandı. Bizim oraya gidişimiz de çok heyecanlı ve maceralı oldu. Yassıada’ya girebilmek için çok büyük çaba sarf etmek gerekiyordu. Dolmabahçe’den vapur kalkıyordu. Aileler için ayrılan 15 kişilik kontenjan dolarsa geri dönüyorduk. Hâlbuki yakınınız gelenler içerisinde sizi bekliyor, görmek istiyor. Ben de babamın üzülmemesi için sabahın çok erken bir saatinde Dolmabahçe’ye gidiyor, kontenjana dâhil olabilmek için, gençliğin de verdiği bir enerjiyle koşa koşa gidiyordum. Mahşer yeri gibi, herkes kendi derdinde idi ve bir şekilde kontenjan içerisine girmek istiyordu. Kontenjana girebilen aileler vapurun ambarında giderken, diğer gidenler normal yolcu kısımlarında gidiyorlardı. Yassıada’da barakalar vardı. Askerlerin nezaretinde bizim olduğumuz barakaya babam geldi ve o kadar uzun zaman sonra karşılaşmadan olacak, sadece sarıldık. Zaten yanı başımızda askerler dikildiğinden özel bir şey konuşmaya imkân yoktu. 15 dakika görüşmemize izin verdiler ve bu süre içerisinde de hiç konuşamadık, sadece babama uzun uzun sarıldık.

Aileler dışında gidenler eğlence için, zevk için ve DP’li milletvekillerinin halini görmek için gitmekteydiler. Bu kişilere mahkeme esnasında yan kısımlardan yer verilirken bizlere en arkada yer ayırmışlardı. Biz milletvekillerini sadece mahkeme salonuna girerken görebiliyor ve oturduktan sonra da sadece başlarının arka kısımlarını görebiliyorduk. Ben de babamın kafasının arkasını iyice gözüme nakşedeyim, hep gözümde o kalsın diye başımı çevirmeden ona bakıyordum.

YARIN: DARBECİLER HALK NEZDİNDE MAHKûM

Cemil YÜZER / Ankara

29.05.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (28.05.2008) - Demokrasimiz 100 yıl geri gitti

  (27.05.2008) - Adnan Menderes unutulmayacak

  (26.05.2008) - Menderes sisteme kafa tuttu

  (23.05.2008) - İnsanın kalbini, gönlünü doyurmak lâzım

  (19.05.2008) - Aydınlar din konusunda cahiller

  (18.05.2008) - Kürtler, Kuzey Irak’ta hayâl kırıklığına uğradı

  (17.05.2008) - İşgal kuvvetleri Irak’ın kontrolünü kaybetti

  (12.05.2008) - Tesettür-gösteri birbirine ters...

  (08.05.2008) - Dernekler, okullar kadar etkili

  (05.05.2008) - Derin devlet herkesi kullanır

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün haberler

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır