Mürekkebinden bilgi yerine zehir akan Akis Dergisi
O dönemin basın organlarının büyük kısmı Halk Partisine hizmet ediyordu. Nitekim Halk Partisinin şakşakçısı, Demokrat Partininse katillerinden oldular. 27 Mayıs hareketine Millî Birlik Komitesi üyesi olarak katılmış ve 14’lerin içinde yurt dışına gönderilen Orhan Erkanlı anlatıyor: “Akis Dergisini biz çok okurduk. Rahmetli Polatkan’la Zorlu’nun asılma sebeplerinden birisi, Akis’in onlar aleyhindeki yayınlarıdır. O kadar aleyhte yazılar çıkarmışlardı ki, biz daha işe başlarken, bunları zaten mahkûm etmiştik. Halk Partisi ve organları bu ortamı meydana getirdikten sonra, İsmet Paşa bir beyanda bulundu: ‘Şartlar tamam olur, ihtilâl meşru olur’ diyerek ihtilâle bir nev'î meşru fetvasını verdikten sonra ‘Biz bunun ne içindeyiz, ne dışında’ diyerek kendini kenara çekmesi bizi üzdü.” (a.g.e.)
Ordu, DP’nin diktaya gittiğini düşünmeye başlamıştı. Çünkü ordu maddî sıkıntı içindeydi. Son zamanlarda gerek Meclis’te gerekse Meclis dışında özellikle talebeler arasında başlayan mücadele ve basındaki hareketler, orduda DP’nin diktaya gittiği kanaatini uyandırdı. Onlara göre DP, muhalefeti ayakta tutmak istemiyor, kanun hakimiyetini yok etmek istiyordu. Muhalefet ve ona hizmet eden basın, öğrencileri ciddî biçimde kışkırtıyor, asılsız iftiralarla iktidarı karalamaya var güçleriyle çalışıyorlardı. DP seçimle iktidara geçmişti ve daha seçim zamanı gelmemişti. Seçimleri yapmayacağına dair hiçbir beyanı yoktu. Diktaya gitmek için hiçbir silâhlı güce dayanmıyordu. 400 mebusun bir anda diktatörlük hevesine kapıldığına samimiyetle inanmışlar mıydı gerçekten! Yoksa zaten bir ihtilâl yapılmak isteniyordu da kendi kendilerini yine kendilerinden olan basının kışkırtmasıyla oluşan memnuniyetsizliği fırsat bilerek mi ihtilâli yaptılar?
Ayrıca bu ihtilâlin içinde profesörler de vardı. Bir ihtilâl, bir darbe, anayasayı çiğnemek demektir. Hukuk prensiplerine saygılı olmaları gereken profesörler, neden bir ihtilâli desteklediler? Neden üç devlet adamının asılmasına, neden yüzlercesinin hapiste yatmasına göz yumdular?
DP milletvekillerine cezalar verilirken, gerekçe olarak “Cahil oy çoğunluğunun mümessilleri” tabiri kullanıldı. 1950’den sonra devreye giren, millete karşı duyulan tahammülsüzlüğün neticesiydi bu 27 Mayıs.
27 Mayıs, CHP’nin kendisi dışındaki bir idareye tahammül edemeyişinin de neticesi oldu..
Milletin içinden çıkan iktidarları CHP’nin asla hazmedemediğinin ispatıydı.
CHP, bunu kendisi başaramadığı zaman, başka güçleri alet etmeyi de çok iyi bildi.
27 Mayıs, CHP’nin, Demokrat Partiyi orduya ezdirmesinin adıydı.
27 Mayıs milleti yok saymanın bizzat şekillenmiş haliydi. Nitekim Yassıada mahkemelerinde Demokrat Partiye oy veren “millet”, “cahil kesimin oyu” ya da “millet de kim oluyor” şeklinde küçümsenmişti.
Hem “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyeceksiniz, hem de “Millet de kim oluyor?” diye onlara bir “hiç” muamelesi yapacaksınız. Böyle ikiyüzlülük olur mu?
DEMOKRAT PARTİYLE GELENLER
Demokrat Parti iktidarı, düşman başına bir muhalefete rağmen, memlekette muhteşem bir kalkınma hareketi başlattı. Ekonomik ve sosyal anlamda pek çok gelişmeye imza atıldı. Şeker, çay, kahve, benzin, sosyal hayatı yaşama imkânı… Yollar, barajlar, fabrikalar, okullar, üniversiteler… O dönemde, en ücra köylere kadar yollar yapılmış, şehirler asfaltlanarak çamurdan kurtarılmıştı.
“1923’te kırma taş olarak Türkiye’de 18.335 km’lik bir yol vardı. 1939, 1950 ve 1960 rakamları ise şöyle:
1939-1950 arası, yani 11 yılda yapılan yol 5.800 km. 10 yılda, yani 1950-60 arası 18.000 km. yol yapılmıştır.
Bütün yol çeşitlerini göz önünde bulundurarak bir netice vermek gerekirse:
1923: 18.335; 1939: 40.932; 1950: 47.080; 1960: 61.542
Bu rakamlar Devlet Planlama Teşkilâtından alınmıştır.” (a.g.e.)
|