27 Mayıs 1960 kanlı darbesinin 48. yılını geride bıraktık. Yıldönümü vesile edilerek yayınlanan çeşitli röportaj, haber, yazı ve incelemelerde ‘kanlı ihtilâl’in ne kadar acımasız olduğu bir defa daha ortaya konuldu. Bunca yıldır 27 Mayıs’ın ‘ipliği’ pazara döküldüğü halde, bir defa daha görüldü ki, 27 Mayıs ihtilâline imza atan ihtilâlciler hâlâ gerektiği şekilde tanınmıyor ve tanıtılmıyor.
“Böyle bir tanıtıma ihtiyaç var mı?” sorusu akla gelebilir. Şunun için var: Geçmişte yaşanan hadiseleri ve onların ‘başrol oyuncuları’nı yakından tanıyabilsek, hadiselerden ibret alır ve günümüzde de kurulmak istenen ihtilâl tuzaklarına düşmeyiz.
İhtilâlciler, ‘vatanı kurtarmak’ iddiâsıyla yola çıkarlar fakat ortaya koydukları icraatlarla son tahlilde millet onlardan kurtulmak için sebep arar. Gerek 1960 ve gerek ondan sonraki ihtilâl ve muhtıralarda yaşananlar buna delildir. İhtilâlciler vatanı kurtarıyor olsaydı, herhalde milletimiz bu gerçeği görürdü. 1960 yılındaki acı hadiseleri yaşamadıysak da, 1980’deki ihtilâlin şahitlerinden sayılırız. 1960’daki kanlı ihtilâli de şahitlerden ve konu hakkında yazılan kitaplardan hatırlıyoruz. 1980 ihtilâlinin kadrosu her konuşmada siyasetçileri kötüler ve onların ülkeyi uçuruma sürüklemeye çalıştığından bahsederdi. Nasıl oluyorsa bu uçurumu sadece ihtilâlciler görüyor ve milletimiz görmüyor!
İhtilâlcilerin siyasetçiler hakkında konuşurken ‘tencereyi pislettiler’ demeyi tercih etmeleri ise ayrı bir skandaldı. Şaka gibi geliyor, ama bu kadar ağır bir itham, bu kadar ağır bir hakaret miting meydanlarında ve televizyonlarda yıllarca tekrarlandı durdu. Bu sözün halk nezdindeki anlamını her halde hatırlatmaya gerek yok...
Peki, siyasetçilerin bu şekilde hakarete uğradığı bir sistemde demokrasi gelişebilir mi? Gelişemez ve zaten yaşanan hadiseler gelişemediğinin de delili. “İhtilâlcilerle kanun önünde hesaplaşmak gerekir” tesbiti bunun için önemlidir. İhtilâlcilerin yaptıkları, bu dünyada yanlarında kâr kaldığı sürece kalıcı demokrasi ve hürriyet rejimini tesis etmek kolay değildir.
Demokrat misyonun takipçisi olduğunu ifade eden siyasetçilere önemli bir görev düşüyor. Türkiye’nin demokrasi macerâsı, engelleri ve bu uğurda verilen mücadele, genç nesillere mutlaka anlaşılır şekilde anlatılmalıdır. Bu şekilde isimsiz kahramanlar da bilinir ve gerçekler görülür. Demokrasi ve hürriyetler konusunda gayret gösteren sivil toplum kuruluşları da aynı konuda çalışmalar yapabilir. İlk adım olarak, genç nesillerin okuyabileceği yeni eserler hazırlanmalıdır. Ya da bu konuda geçmiş yıllarda yayınlanan ve bugün ulaşılamayan kitaplar yeniden basılabilir. Canlı şahitler dinlenerek belgeseller ve filmler dahi yapılmalı.
İhtilâllerin tarihi yazılırken, hemen her yıl dönümünde bölük pörçük gazete sayfalarına akseden ‘bilgi’lerin toparlanması da ayrı bir çalışma olarak zikredilmelidir. Bu çalışmaları yapmak ‘demokrat misyon’un boynunun borcu olsa gerek.
Başta gençler olmak üzere bütün milletin, ihtilâlcileri yakından tanımasında fayda var. Çünkü onlar ‘buğz’ edilmeyi hak ediyor...
29.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|