Önce bir konuyu açıklığa kavuşturalım, biz sizinle aynı dili konuşmuyoruz.
Evet, Türkçe gibi ortak bir paydamız var, ama bununla biraz hava ve yol durumu, biraz spor yorumu, biraz yemek tarifi, biraz da ekonomi konuşuruz.
İnsana, hayata, hakka, özgürlüğe dair bir sohbet açılınca ise bocalarız ve bocalıyoruz. Yıllardır konuşup anlaşamadığımız halde ısrarla konuşmayı sürdürüyoruz.
Hayır, aslında bu sizin hatanız değil. Bu dil, yani sizin konuştuğunuz dil, yıllardır bu ülkede konuşuluyor. Ben meselâ Kenan Evren ve silâh arkadaşlarından duymuştum. TRT de hep o dili kullanırdı. Sonraki hükümetler de, ama az, ama çok, ama çat pat, ama ustaca kullandılar bu dili.
Millî Eğitim müfredatında da bu dil vardı. O zamanlar para verip aldığımız kitaplarımız bize bu dille seslenirdi. Biz o dilden anlayabildiklerimizi 5 ortalı harita metod defterlerimize yazmaya çalışırdık. O yıllarda, bütün eğitim hayatında olduğu gibi öğrenmek gerekmiyordu, ezberlemek yeterliydi. Biz de ezberledik, ama öğrenmedik.
Devletin bütün organları, tek kanallı televizyonu aynı dili konuşunca, halk da Tarzanca da olsa öğreniyordu bu dili. Ya da öğrendiğini sanıyordu işte. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” sözüne “he” demek, “cumhuriyet değerlerine bağlı, laik” sözlerini duyunca başını sallamak, anlamaksa eğer. Hani derler ya, anlıyorum, konuşamı-yorum diye, bizimki de biraz öyle bir şeydi.
Anlıyorduk, ama konuşamıyorduk. Bu ortalığın süt liman olduğu, kimsenin gücünü kaybetme korkusu taşımadığı zamanlarda fazla önem taşımı-yordu. Zira “he” diyor, başımızı sallayıp geçiyorduk.
Ama ne zaman ki iş bir iktidar mücadelesine, bir korku siyasetine dönüştü, anlamanın yetmediğini gördük, konuşmak da gerekiyordu. Konuşmaktan öte, sizin dilinizi iyi bilmek gerekiyordu, çünkü başka türlü tartışmak mümkün değildi.
Sizinle yıllarca tartıştık, farklı dilleri kullandığımızı bilmeden. Bilmiyorduk, çünkü aynı kelimelerdi telâffuz ettiğimiz. Siz de hukuk diyordunuz, biz de. Siz de özgürlük diyordunuz, biz de. Siz de laiklik diyordunuz, biz de. Siz de hukukun üstünlüğünden söz ediyordunuz, biz de.
Ama sizin dediğiniz hukukla bizimki, sizin özgürlüğünüzle bizim özgürlükten anladığımız, sizin laiklikten kastınızla bizim kastımız, sizin üstünlük anlayışınızla bizimki asla örtüşmüyordu.
Sizinle tartışmak için sizin dilinizi bilmemiz gerekiyordu, ama sorun şuydu ki, sizin dilinizi bilmek için sizin gibi düşünmek gerekiyordu. Sizin gibi düşününce de ortada tartışacak bir şey kalmıyordu.
Gariptir, bunları bile bile hâlâ tartışmaya çalışıyoruz. Hâlâ birbirimizi anlamamız üzerine sözler dinliyoruz.
26.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|