Hemen başta ifade edelim ki, yazısı birkaç gün sürecek olan bu konudaki temel referansımız, Risâle–i Nur'daki siyasî/içtimaî ağırlıklı mektuplar, lâhikalar ve sâir bahislerdir. Diğer başvuru kaynaklarının ehemmiyet derecesi ise, ikinci, üçüncü sırada gelir.
İnanıyoruz ki, Risâle–i Nur'un muhtelif yerlerinde birtakım siyasî ve içtimaî düsturlar, prensipler ihdas eden ve bu ölçülerle muazzam analizlerde, yorumlarda bulunan Bediüzzaman Said Nursî'nin yegâne kaynağı Kur'ân ve Sünnettir.
O, bu kudsî kaynaklara dayanarak sâir eserleri telif ettiği gibi, ortaya koymuş olduğu içtimaî reçeteleri telif ederken de, hadiselere yine aynı perspektiften bakmış, aynı projektörleri kullanarak istikbâl neslinin ufkunu aydınlatmaya çalışmıştır.
Zaten, başka türlü bir düşünce ve kanaatten yola çıkılarak, ne onun izahlarını anlamak mümkün, ne de yaşadığımız şu çalkantılı, fırtınalı zamanın siyasî gelişmelerini o kudsî kaynaklara dayandırarak doğru ve isabetli şekilde telif edebilmek mümkün.
Hasılı, başkalarının referansı başka türlü eserler veya şahıslar olabilir. Katılmasak bile, yine de saygı duyarız. Aynı şekilde, başkasının da bizim Üstad Bediüzzaman ve Risâle–i Nur eksenli referansımıza saygı duymasını isteriz.
35 SENE SONRA YENİDEN DİRİLİŞ
Gerek Emirdağ Lâhikasındaki bazı mektuplarda (s. 271'deki gibi), gerekse Beyanât ve Tenvirler isimli eserde derc edilen lâhika mektuplarında (s. 202'deki gibi) ve gerekse Sünûhât isimli eserin "Rüyâda bir hitabe" açıkça ifade edildiği üzere, 1908'den sonraki Meşrûtiyet dönemi ile 1950'den sonraki Demokrasi dönemi arasında birbiriyle muazzam derecede benzerlik ve paralellik arz eden çok önemli bazı noktalar ve bunlara dair tesbitler var. Şöyle ki:
1) Eski İttihad–ı Muhammedî, şimdi İttihad–ı İslâm adını almıştır.
2) Eski Ahrar–ı Osmaniye Fırkası, şimdi Demokrat Parti nâmını almıştır.
3) Din, umumun mukaddes malıdır; tahsis ve inhisar (tekel) kabul etmez. Dolayısıyla, din adına parti kurulmamalı, siyasete girilmemeli ve bu nâm altında iktidara gelmeye çalışmamalı. Aksi halde, ekseriyetle dine aleyhtarlık meyli uyandırılmış, dine ve dindarlara zarar verilmiş olur.
4) Manen eski İttihad–ı Muhammedî'den, şimdi ise aynen İttihad–ı İslâm'dan olan Nur Talebeleri, geçmişte Ahrarlar'a olduğu gibi şimdi de Demokratlara nokta–i istinad olmalı.
* * *
1950'den sonra Kur'ân ve İslâmiyet hesabına Demokratları iktidar mevkiinde muhafazaya çalışan Üstad Bediüzzaman, dinî siyasete âlet etmeyip dine hizmet eden bu siyasî misyon hareketinin mağlup edilebilmesi ihtimaline binaen, yine "İslâmiyet nâmına telâş ediyorum" diyerek, muhtemel tehlikelere dikkat çekiyor.
(Devamı var)
Tarihin yorumu
Fatih'in oğlu, Yavuz'un babası olmak
Osmanlı padişahları arasında kendisine "veli" nazarıyla bakılan Sultan II. Bayezid, 65 yaşında vefat etti.
Çok dindar ve hayırsever bir kişilik olan Bayezid–i Velî, siyasî hakimiyet dâvâsı sebebiyle, maalesef çok büyük üzüntüler ve talihsizlikler de yaşadı.
Sultan Fatih'in oğlu ve Yavuz Selim'in babası olmak kolay değildi elbet.
Babasının vefatından hemen sonra, küçük kardeşi Cem Sultan ile uğraşmak mecburiyetinde kaldı. İki kardeş arasındaki saltanat kavgası, nice canların yanmasıyla, nice dramların yaşanmasıyla neticelendi.
Sultan Bayezid, saltanatının son yıllarında ise, bu kez oğulları arasındaki taht kavgasına şahit olma bahtsızlığını yaşadı.
Vefatına bir ay kala, Trabzon valisi olan oğlu Şehzade Selim İstanbul'a geldi ve saltanatı devralmak istediğini beyan etti. Yeniçeri Ocağının da desteğini alan Selim, 24 Nisan 1512'de babasının feragatı neticesi Osmanlı tahtına geçti.
* * *
Saltanat müddeti boyunca, hem doğuda, hem de batıda seferden sefere, zaferden zafer koşturan ve sayısız hayır eserlerine imza atan Sultan II. Bayezit 26 Mayıs 1512'de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Bu arada, Sultan II. Bayezid zamanında 1509'da İstanbul'da büyük bir deprem yaşandığını da hatırlatmış olalım. Depremde beş binden fazla can kaybı oldu. İstanbul şehri büyük bir yıkım yaşadı. Bir müddet için Edirne'ye taşınan Padişah, şehri yeniden ihya için olağanüstü bir çaba sarf etti.
26.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|