DTP'li Ahmet Türk'ün, "PKK'nın silâhlı mücadelesi Kürtlere zarar veriyor" şeklindeki açıklaması, fikir ve siyaset dünyasında hem ciddiye alındı, hem de tesirli bir makes buldu.
Bu sözün ciddiye alınmasının ve umumî kabul görmesinin en mühim sebebi, içinde gerçeğin tâ kendisi olan bir fikri, bir mantığı barındırıyor olmasıdır.
İkinci ve üçüncü sebepler sıralamasında ise, soyadı Türk olmakla beraber kendisi Kürt kökenli olan bir politikacının, bu sözü üstelik Kuzey Iraklı Kürt liderlere hitap ederken kullanmış olması gelir.
Evet, "PKK'nın mücadelesi Kürtlere zarar veriyor" söz o kadar doğru ve yerindedir ki, faraza Ahmet Türk veya Celal Talabanî gibi şahsiyetler, yarın öbür gün çıkıp bunun tam tersi yönünde ifadeler kullansalar dahi, vicdanlarda mâkes bulan bu meselenin doğruluk derecesini değiştiremezler.
Zira Kürtler, bu örgütün faaliyetlerinden hakikaten büyük zarar görüyor. Dahası, tarih boyunca da hiç bu kadar zarar–ziyan görmüş değiller.
Karşılıklı olarak bunca taze bedenlerin toprağa düşmesi bir yana, özellikle Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşamakta olduğu coğrafya, bir nevî cennet gibi iken, yıllar yılıdır adeta cehenneme döndürülmüş vaziyette.
Kan ve şiddet olayları sebebiyle, kimsenin can ve mal güvenliği yok. İnsanlar yerinden yurdundan hicret etmek, gurbetlerde perişan ve sefil bir muhacerete mecbul kalmakta. İmar ve inşa faaliyeti yapılamamakta, o bölgenin geri kalmasına sebebiyet verilmekte.
Hasılı, saymakla bitmeyecek kadar uzayıp giden bütün bu zararların vebâli, "Essebebüke'l–fâil" sırrıyla, elbette ki PKK'ya aittir. Ayrıca, bu örgütün en büyük velinimetinin de, Türkçülük ayağıyla yapılan ırkçılık hareketidir. Dolayısıyla, bu iki müfsit cereyan birbirinden besleniyor ve birbirine velinimetlik ediyor. Bundan da en büyük zararı elbette ki mâsum Kürtler görüyor.
Habibe Ananın yarasına merhem
Hatırlarsınız, 15 Mayıs günkü yazımızda "Habibe Ana"dan uzun uzadıyla söz etmiş ve hatıralarını sizlerle paylaşmıştık.
Özetle: 77 yaşındaki Habibe Ana, baba tarafından Erzurumlu Dervişoğulları'ndan olup "Son Şahitler"den Kafkas Cephesi gazisi Dr. Asaf Dişçi'nin kızıdır. Anne tarafından ise, eski Manastır Valisi Ahmet Edip Paşanın torunudur... Ancak, üst üste gelen öylesine talihsizlikler yaşamak durumunda kalmış ki, her biri başlı başına bir dram, bir trajedi öyküsü...
Ve bugün, hayli yaşlı olmasına rağmen, astım hastası kızına, kalp ameliyatı olması gerek damadına ve okul çağındaki çocuklarına bakabilmek için, sokaklardan kâğıt/karton topluyor ve bunları götürüp yine kendi eliyle hurdacılara satarak para kazanmaya çalışıyor.
Kira, elektrik, su, yakıt parası derken, Habibe Ananın bütçesi illa ki açık veriyor. Uzun zamandır faturasını ödeyemedikleri su borcundan dolayı, İSKİ Feriköy Şubesinden gelip saati sökmüş, götürmüşler. Şimdi, biriken cezalı borçlarını ödemek için çırpınıyorlar.
Okuyucularımız sağolsun ilgilendiler ve Habibe Dişçi adına açılan banka hesabına gönderdikleri yardımlarla borçlarının yarısını kapatmış oldular... Bu vesileyle, Habibe Ana ile aile efradının yarasına bir nebze olsun merhem sürmek, hiç olmazsa onların halini hatırını sormak isteyen hayırsevere, arzu etmeleri halinde gerekli iletişim bilgilerini arz edebileceğimizi de belirtmiş olalım.
Tarihin yorumu: 22 Mayıs
1766/1927/1960
Dünyanın en büyük deprem(ler)i
Türkiye'de ve dünyada meydana gelmiş üç büyük deprem vardır ki, farklı yıllarda olmakla birlikte, her üçünün de yaşandığı günün 22 Mayıs olduğunu görmekteyiz. Şimdi sırasıyla bu büyük sartıntılar hakkında kısa bazı bilgiler aktarmaya çalışalım...
Büyük İstanbul Depremi
Yakın gelecekte şiddetli bir zelzeleye mâruz kalacağı kuvvetle muhtemel olan İstanbul'da, bundan 242 sene evvel de çok büyük bir deprem yaşanmış.
22 Mayıs 1766'da yaşanan ve İzmit'ten Tekirdağ'a, hatta Gelibolu'ya kadar uzanan büyük Marmara fay hattının kırılmasıyla neticelenen bu depremde, yüksek tsunami dalgaları oluşmuş, Galata Kulesi, Topkapı Sarayı ve Fatih Camii başta olmak üzere, pekçok tarihî yapı ağır hasar görmüştür.
Bu depremin, Richter ölçeğine göre 8 şiddetini aştığı ve 5 binden fazla can kaybına yol açtığı ifade ediliyor.
O tarihte İstanbul'da 160 bin insanın yaşmaktaydı. Şiddetin büyüklüğüne göre can kaybının az olmasının en önemli sebebi şu şekilde açıklanıyor: Deprem, Kurban Bayramının üçüncü günü olan Perşebe sabahı, gün doğumundan yaklaşık yarım saat sonra meydana geldi. Bu da, vatandaşların çoğunun sabah namazını kılmış ve dışarı çıkmış bir vakti gösteriyor.
Büyük Çin Depremi
Bugün başına gelen büyük bir deprem felâtinin (8 şiddetinde) yaralarını sarmaya çalışan Çin, bundan 81 sene evvel de yine büyük ve çok daha şiddetli bir deprmle sarsılmıştı.
Deprem tarihi kayıtlarına göre, 22 Mayıs 1927 tarihinde yaşanan bu depremde yaklaşık 200 bin kişi hayatını kaybetmiş, başta Xining olmak üzere birçok şehir yıkılmış, adeta yerlebir olmuştu.
O tarihteki depremin şiddeti ise, Richter ölçeğine göre 8.6 olduğu ifade ediliyor.
Büyük Şili Depremi
Şili'de 22 Mayıs 1960 tarihinde meydana gelen bu deprem, tüm zamanların richter skalasıyla ölçülmüş en büyük deprem olduğu kabul ediliyor. Tesbitlere göre, 9.5 şiddetine ulaştığı kabul edilen bu depremin merkez üssü, başkent Santiago'nun yaklaşık 700 km güneyindeki Valdivia şehridir.
4–5 bin insanın hayatına mal olan deprem, bazı şehirlerde binaların yüzde 80'ini yerle bir ederken, ayrıca Büyük Okyanusta çok büyük tsunami dalgalarının oluşmasına sebebiyet verdi. Öyle ki, bu dalgalar 10 bin kilometre uzaklıkltaki Güney Afrikaa sâhillerini bile etkiledi.
22.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|