Mehmet Bey: “1- Birinci Şuâ/Dördüncü Âyet-i Meşhure: ‘...altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-ı İslâmiyet olan yedi esası...’ cümlesinde geçen bu yedi esas nedir? 2- Yedinci Âyet: ‘...998 adediyle Risâletü’n-Nur’un 998 adedine tam tamına tevafukla...’ cümlesinde geçen Risâletü’n-Nur’un 998 adedi nedir?”
I- Bediüzzaman Hazretleri ‘...altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-ı İslâmiyet olan yedi esası...’ meselesine başka bir eserinde şöyle açıklık getirir:
“İslâmın rükünleri başkadır; hakikat-i İslâmiyetin esasları yine başkadır. Hakikat-i İslâmiyenin esasları, altı erkân-ı imaniyeyle ve esas-ı ubudiyet ki, İslâmın beş rüknü olan savm, salât, hac, zekât, kelime-i şehadet, mecmuunun hülâsasıdır.”1
Bilindiği gibi imanın altı esası vardır: Bunlar: 1- Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak. 2- Allah’ın meleklerine inanmak. 3- Allah’ın kitaplarına inanmak. 4- Allah’ın Peygamberlerine inanmak. 5- Âhiret gününe inanmak. 6- Kadere, kazaya ve ataya inanmak. Başka bir ifadeyle hayrı da, şerri de Allah’ın takdir ettiğine inanmak.
“İslâmiyet hakikati” ise, bu altı temel esasla birlikte “esas-ı ubudiyet” olan İslâmın beş şartı üzerine bina olmuştur. Aynı zamanda bu altı iman esasının yedincisi hükmündedir. Nitekim Kur’ân bize “iman” ve “sâlih amel” gibi iki önemli çizgide vazife yükler: “İman eden ve salih amel işleyenleri altlarından ırmaklar akan Cennetlerle müjdele!”2
Bunlardan iman, altı kolonlu bir temeldir. Salih amel ise bu kolonlar üzerine yükselen baştan başa İslâmiyet binasıdır. İman kolonlarının altısı bir bütündür; parçalanamaz, bölünemez. Bu kolonlardan birisi eksik olursa İslâmiyet binası yara alır.
Peygamber Efendimiz (asm) İslâmiyet binasının da salih amel bakımından beş ayağı bulunduğunu bildirmiştir. Ki bunlar: 1- Şehadet kelimesi getirmek. 2- Namaz kılmak, 3- Zekât vermek, 4- Ramazan orucunu tutmak ve 5- Hacca gitmektir.3
II- Dokuz yüz doksan sekiz rakamı, “Risâletü’n-Nur” harflerine cifir ilmince verilen rakamsal değerlerin toplamını ifade ediyor. Mânâsı, “Allah sözleriyle hakkı ortaya koyar” olan “Ve yuhikkullahü’l-hakka bikelimâtih”4 âyetinin geniş işârî mânâsının bu zamandaki hususî işareti Risâle-i Nur’dur ki, bu âyetin cifir ilmine göre harflerinin rakamsal değeri de dokuz yüz doksan sekiz ederek Risâletü’n-Nur’un rakamsal değeri ile tam tamına örtüşüyor. Demek bu âyetin bu zamanda hakikati Risâle-i Nur ile meydana çıkmıştır. Diğer yandan, Risâle-i Nur’un “Sözler” namıyla tanınması ile bu âyette geçen “kelimât” ifadesi de örtüşmektedir. Kelimât, Arapça’da “hak ve hakikate delil olan sözler” demektir. Bu zamanda da hak ve hakikatin delili Risâle-i Nur’dur.
Bu kadar uygunluk rastgele olamaz. Kur’ân’ın, Risâle-i Nur’u teyid ve tasdik ettiğini gördüğümüz âyetlerden birisi bu âyettir!5
***
İbrahim Bey: “1- Akşam namazının üçüncü rekâtinde oturmayıp doğrudan kıyama kalkan birisi namazını nasıl tamamlar? 2- Kur’ân’ı seri okuyamayıp takılarak okuyan birisi hatim dağıtıldığında cüz alıp okusa mesul olur mu?”
1- Namazlarda son oturuş farzdır. Son oturuş yapılmadan sehven kalkıldığında, eğer secdeden önce hatırlanırsa derhal son oturuşa geçilir ve sehiv secdesi yapılır. Bu durumda farz namaz tamamdır.
Eğer secde yapılmışsa, artık bu, dört rekâtlı nafile bir namaz olmuştur. Akşam namazının farzı yeniden kılınır.
Eğer son oturuş yapıldıktan sonra sehven selâm vermeyip dördüncü rekâta kalkılmış olsaydı, bu durumda bu rekâtla beraber bir rekât daha kılınması gerekecekti. Çünkü farz namazın son oturuşu yapılmakla farz namaz kılınmış sayılmaktadır. Son oturuştan sonraki sehven kılınan iki rekât namaz nafile namaz hükmünde olacaktır. Fakat selâm geciktirildiği için sonunda yine sehiv secdesi yapılır.
2- Kur’ân-ı Kerim hatim sevabından hissedar olmak niyetiyle cüz dağıtımına girmek için Kur’ân-ı Kerim’i serî ve hızlı şekilde okuyor olmak gerekmez. Hatalı da olsa takılarak okuyanlar da cüz alabilirler ve hatim sevabına ortak olabilirler. Kur’ân-ı Kerim’i kasıtlı olarak yanlış okumadıkça, bilmeyerek yapılan hatalar affedilmiştir. Namazda olmayalım yeter! Çünkü yanlış okumak namazda namazı bozar. Fakat namaz dışında, kasıtlı ve bilerek yanlış okumadığımız sürece, hele öğrenme aşamasında isek, Kur’ân-ı Kerim’i yanlış okumakla günahkâr olmayız, sevabımız eksilmez. Bilâkis iki kat sevap alacağımızı Peygamber Efendimiz (asm) müjdelemiştir. Allah Resûlü (asm): “Kur’ân’ı kendisine zor geldiği halde kekeleyerek okuyan kimseye ise iki kat sevap vardır” buyurmuştur.6
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 153; 2- Bakara Sûresi: 25; 3- Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (....); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612). 4- Yûnus Sûresi: 82; 5- Şuâlar, s. 601; 6- Riyâzü’s-Sâlihîn, 991
25.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|