Ahmet BATTAL |
|
Heykel ve turizm |
Bir büyük otobüs firmasının Karadeniz sahillerindeki dinlenme tesislerinden birinin tam girişinde kocaman bir heykel var: Elinde kurulu bir yay tutan açık saçık bir genç kadın heykeli. Amazon kadınıymış. Güya Amazonlar o bölgede yaşamışlar. Bölgeyi ziyarete gelen ya da getirilen turistleri o—hâşâ—modern ibadethanede alış verişe çekmek için imal ve ikame edilen bu heykel, sanki bir tür tapınağın önündeki tuzak totem gibi. Üstelik sun’î, ne tarihî bir değeri var bu heykelin, ne de hakikî bir önemi. Ama o şimdi orada var. Hem de bakınız, neye rağmen ve neyle beraber! Şimdi benimle beraber siz de hayal ediniz: Hacdan dönen kafile yemek molası vermiş. Ak pak hacı teyze, bir eli bastonunda, bir eli oğlunun kolunda, durmuş, garip bakışlarla heykeli süzüyor. Oğlu ise hacı anasına cevap yetiştiriyor: “Ne var bunda anacuğum, turist çekiyorlar işte, ne güzel.” Hacı teyze Amazon kadınının heykeline yabani bakıyor. Oğlu ise farklı. Bu olay bize iki ders veriyor: Birincisi, “Ahir zamanda salih ve saliha ihtiyarlarınızın dinine-itikadına tâbi olunuz” hadis-i şerifi elhak doğrudur. İkinci ders ise şu: Oğlu her olaya ekonomik ve her seyahate turistik baktığı için, bir hemşehrisinin Karadeniz’de bir başka sun’î turistik mekâna, hem de en sun’îsinden plastik sanat eseri ve şenaat tesiri bir heykel dikmesi kendisine hiç de garip gelmiyor. Belediye başkanı da, yöneticisi olduğu şehirde zaten var olanların yakınına ya da uzağına çeşitli din ya da devlet adamlarının başka heykellerini dikebilirse kendisini başarılı yönetici sayacağını açıklıyor. Acaba “heykel” mi yanlıştır yoksa “filancanın heykeli” mi yanlıştır? Heykel fikri doğru ise “filancanın heykeli”ne yanlış deme hakkınız yoktur. Heykel yanlış ise herkes için yanlıştır. Üstelik filanca yanlışsa heykeli olsa da yanlıştır olmasa da. Nitekim Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî adlı eserinde (s. 245’te) Necmettin Şahiner’in aktardığına göre, Bediüzzaman da bu hususta, ekonomiye, turizme ve diğer izmlere değil, doğrudan doğruya Kur’ân’a dayanmış ve “Büyük Kur’ân’ımızın bütün hücumu heykelleredir. Müslümanların heykelleri ise, hastaneler, mektepler, yetimleri koruyan yurtlar, mabedler, yollar gibi âbideler olmalıdır” demiş. Yoksa, “Filancanınki olsun ama feşmekancanınki olmasın” dememiş. O halde soralım kendimize: “Neler oluyor bize? 07.10.2010 E-Posta: [email protected] |