Kadir AKBAŞ |
|
Süreci yönetme sorumluluğu |
Demokratik açılım süreci İçişleri Bakanı sayın Beşir Atalay’ın koordinatörlüğünde yürütülüyor. Sayın bakanın bu süreçte yaptığı görüşmelerde ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarda takındığı mutedil tavır ve kullandığı nazik üslûp umut vericidir. Keza görüşmelerde ve toplantılarda dikte eden konumuna düşmekten dikkatle kaçınması ve genellikle dinleyici konumunda olması, söylenenleri dikkatle not etmesi sürecin sağlıklı işlemesi açısından sevindiricidir. Demokratik açılım sürecinin siyasî sorumluluğu öncelikle hükümete ve elbette sayın Başbakan’a aittir. Siyasî sonuçları itibariyle de Adalet ve Kalkınma Partisi Meclis Grubunu ve bütün parti teşkilâtını etkileyecektir. Sürecin sayın Atalay’a emanet edilmesi, Başbakan’ın bu sürecin gerektirdiği nezaketin farkında olduğunun açık işareti olarak kabul edilmelidir. Ancak sürecin asıl sorumlusu olan Başbakan’ın kamuoyundan yükselen eleştirilere ve farklı görüşlere karşı takındığı saldırgan, tahrik edici üslûp umutları gölgelemiştir. Son olarak sürecin bir ABD planı olduğunu ifade eden sayın Devlet Bahçeli’ye Başbakan’ın ayaküstü verdiği cevap, ardından grup başkanvekillerinden sayın Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamalar sürecin bizzat mimarları tarafından dinamitlenme ihtimalinin uzak olmadığını kamuoyuna gösterdi. Sürecin TRT 6’nın Kürtçe yayına başlamasıyla başlatıldığını söylemek mümkün. Ancak kamuoyu sayın Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin terör sorununu çözmek için önemli bir fırsat yakaladığını ifade etmesiyle konuya dikkat kesildi. Ancak fırsatın ne olduğuna ilişkin sorulara gerek Cumhurbaşkanlığı, gerek hükümet kanadından tatminkâr bir cevap alınamadı. ABD’nin Irak’tan çekilmesi sonrası bölgesel Kürt Yönetiminin güvenliği açısından Türkiye’ye belli sorumluluklar yüklemek istediği, bunun için de PKK’nın tasfiyesinin gerekli görüldüğü uzun zamandır kamuoyunda yüksek sesle dile getiriliyordu. PKK’nın uluslar arası geniş bir desteğe sahip olduğu bir sır değil. PKK, Türkiye’nin bir iç sorunu olmaktan çıkalı çok oldu. ABD’nin PKK’yı uzlaşmaya ve silâh bırakmaya zorlamasının Türkiye açısından sorunun çözümü ve PKK’nın tasfiyesini kolaylaştırıcı bir zemin sağlaması, Türkiye’nin gelişmeleri bir fırsat olarak görmesi ve kullanmak istemesi son derece tabiîdir. Türkiye gelişmeleri izlemiş ve sorunun çözümü için elverişli bir zemine gelindiğini görerek demokratik açılım için inisiyatif almış, çözüm için iç dinamiklerini harekete geçirmek istemiştir. Hükümet kanadından yapılan açıklamalar da bu yöndedir. Ancak muhalefet, özellikle de MHP planın bir ABD planı olduğunda ısrar etmektedir. MHP, bu iddiasını demokratik açılımın bütünüyle reddi yönündeki görüşüne dayanak kılıyor. Sayın Başbakan’ın bu yöndeki iddialara karşı verdiği cevap ise ölçüsüz olmuş ve oldukça ağır kaçmıştır. MHP’nin bu yöndeki iddialarına karşı Adalet ve Kalkınma Partisi meclis grup başkan vekili Bekir Bozdağ’ın MHP’yi sıkıştırmak adına geçmişte Abdullah Öcalan’ın idam edilmemesi konusunda takındığı tavırdan dolayı neredeyse kınaması gariptir. Bu gün sorunun çözümü yönünde bir umut varsa, bu biraz da MHP’nin Abdullah Öcalan’ın idamı hususunda ısrarcı olmaması sayesindedir. Büyük umutlar bağlanan sürecin sağlıklı işlemesi, muhalefete ve farklı düşünenlere karşı daha mutedil bir dil kullanılmasını zarurî kılmaktadır. 28.08.2009 |