Kadir AKBAŞ |
|
Çocuklar için adalet çağrısı |
Henüz kanunen yetişkin sayılmadığım bir yaşta, cenazesine katıldığım rahmetli şair Necip Fazıl Kısakürek’in defin işlemleri sırasında çıkan karışıklık sonrası rastgele seçilmiş kişilerle birlikte gözaltına alınmıştım. Önce o dönemde Eyüp Sultan meydanında yer alan karakol’da saatlerce bekletilmiş, daha sonra halen Sirkeci’de şimdi Adliye binası olarak kullanılan o dönemde ‘müteferrika” olarak anıldığını hatırladığım ortaçağ zindanlarından daha iyi sayılamayacak nezarethanede yine saatlerce bekletilmiştik. Gece yarısına doğru Gayrettepe’de yer alan siyasî şubeye götürülmüştük. Mazgalları bile kapalı tutulan, gün ışığından yoksun, aydınlatılmayan, ancak çömelerek oturabilmenize imkân veren bir yerde, zaman mefhumundan uzaklaştırılmış durumda ne kadar sürdüğünü tahmin edemeden günlerce tutulmuştuk. Nihayet ifadelerimiz alınmış Selimiye Askerî Cezaevine gönderilmiştik. Selimiye Cezaevinde “küçük” olduğum için koğuşa alınmamış, tek kişilik, duş ve tuvaleti olan bir odada tek başıma tutulmuş, cezaevi komutanının duyarlı davranışlarıyla karşılaşmıştım. Askerî mahkemede ifadelerimizin alınmasından sonra da serbest bırakılmış, uzun yıllar süren yargılama sonrasında da beraat etmiştim. Ancak toplam on iki gün sürdüğünü hatırladığım bu süreçte on beş kilo vermiş, bir hilkat garibesine dönüşmüştüm. Normal şe-kilde beslenmeme rağmen uğradığım kilo kaybı yaşadığım ağır ruhî travmanın bir sonucuydu. Çok uzun yıllar öncesinde yaşanmış bu sevimsiz hatıraları sizlerle paylaşmamın sebebi, uzun bir zaman görmezden gelinen, konuya duyarlı kişilerin oluşturduğu “Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları”nın çabalarıyla ulusal ve uluslar arası kamuoyunun dikkati çekilen “taş atan çocuklar.” Taş atan, tutuklanan, yargılanan, cezaevine konulan ve mahkûmiyet alan çocuklar. Kimdir bu taş atan çocuklar? Çocukluklarını yaşamak yerine neden bir öfke selinin birer figüranı olarak ölüm riskinin olduğu ortamlarda yer alıyorlar? Sorunun cevabını, bölgede yaşayan bir akademisyen, 3 Mayıs 2009 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan yorum yazısında Doç. Dr. Zahir Kızmaz veriyor. Taş atan çocuklar, “Yıllardır terörle mücadele kapsamında sürdürülen çatışma ortamında büyüyen, şiddetin kol gezdiği toplumun çocuklarıdır. Bu çocuklar, köyleri yakılan, göçe zorlanan ve geçmişlerine ait tüm anıları, geçmişleri yok edilen ailelerin çocuklarıdır. Dövülen, itilen, hakarete, aşağılamalara ve insanlık dışı muamelelere maruz kalan, işkence gören, hapse atılan, suçlu muamelesi gören ailelerin çocuklarıdır. Bu çocuklar yıllardır bölgede süren çatışmanın tüm çilelerini, acılarını, yaralarını ruhlarında ve zihinlerinde hisseden travmatik toplumun travmalı çocuklarıdır. Bu çocukların öfkelerinde, geçmişte yaşanan acıların izleri vardır. Bir şeylerin öfkesini kusuyorlar. Bir şeyi anımsatmak istiyorlar. Babalarının ve ağabeylerinin sefaletinin hesabını bu şekilde soruyorlar. Üniversite okudukları halde işsiz kalan ağabeylerinin, akrabalarının veya tanıdıklarının iş bulamamalarının öfkesini bu şekilde yansıtıyorlar. Onlar artık hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanıyorlar. Bu sebeple gelecek düşleri olmadığı için attıkları taşlar ile geleceklerini kararttıklarını da düşünemiyorlar. Ancak acılarını, yoksulluklarının, ezilmişliklerinin, mağdur edilmişliklerinin öfkesini bu şekilde kusuyorlar. Gösteriye katılan çocukların ortak özellikleri arasında, geçmişlerine ilişkin bir acı hatıraya sahip olmaları, gelecek beklentilerinin şimdiden bitmiş olması ve terör örgütlerinin hedef alanına daha rahatlıkla girebilecek bir mağduriyete sahip olmaları vardır.” Çocuklar İçin Adalet Girişimcileri, 5 bine yakın imzayla desteklenen kampanyalarını bir kez daha kamuoyuna duyurmak için dün İstanbul’da ve diğer bazı şehirlerde basın açıklamaları yaptılar. Türkiye’de binlerce çocuğu ve ailelerini doğrudan etkileyen Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukları gündeme getirdiler. 1991’de çıkan ve 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu yüzünden, Türkiye’nin dört bir yanında, hemen her an, yaşları 12-18 arasında değişen çocuklar terör suçlaması dolayısıyla tutuklanıyor, sorgulanıyor, yargılanıyor ve mahkûm ediliyorlar. Bütün bu tutuklamalar, sorgulamalar, yargılamalar ve mahkûmiyetler yetişkinlerle aynı şartlarda yürütülüyor. 1991 tarihli TMK’ya bağlanan ama 2006’daki değişiklikle inanılmaz boyutlara ulaşan, 18 yıldır devam eden bu sorun dolayısıyla Türkiye, tam 2 yıldır ‘çocuklarını’ hapislerde süründürüyor ve onlara terörist muamelesi yapıyor. Türkiye’de kanunen ‘suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır’ tanımı kabul ediliyor ve ‘ceza’nın çocuğa uygulanacak en son yaptırım olduğu öngörülüyor. Ancak 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu, 12-18 yaş arası çocuklara çocuk değilmiş gibi işlem ve muamele yapılması öngörülüyor. Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları; Çocuklara TMK kapsamındaki suçlarla ilgili yargılama muafiyeti sağlanmasını talep etmediklerini, sadece, TMK kapsamında itham edilen çocukların gözaltına alınmalarından yargılanmalarına, aldıkları cezadan cezaların çektirilmesine kadar bütün aşamalarda ‘terör suçlusu’ gözüyle değil, ‘suça sürüklenen çocuk’ gözüyle ele alınmalarını talep ediyor. Bu talebin karşılanması ve bu yanlışa dur denilmesi için de TMK’nın konuyla ilgili 5, 7/2-a, 9, 13 ve 17. maddelerinde çocuk haklarına uygun değişiklikler yapılmasının ve TMK kapsamında itham edilen çocuklar bakımından Çocuk Koruma Kanunu hükümlerinin eksiksiz uygulanacağını kanunî güvenceye alınmasının yeterli olacağını ifade ediyorlar. “Geçmişin travmalarını, acılarını yaşayan bu öfkeli çocuklara acımasızca saldırmak yerine şefkatli bir yaklaşımın benimsenmesinin daha insancıl ve sonuç alacağını söylemek mümkündür. Bu sebeple biraz merhamet, biraz empati, biraz adalet, biraz hoşgörü yani biraz insanlık, bizim insanlık değerine yakışır bir toplum haline gelmemizi sağlayacaktır.” 16.07.2009 |