Süleyman KÖSMENE |
|
Kısa kısa |
Eskişehir’den Süleyman Akın: “Akika kurbanı hükmü nedir? Erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir kesilir deniyor. Doğru mudur?”
Yeni doğan çocuğun başındaki tüye “akîka” denir. Bu çerçevede yeni doğan erkek veya kız çocukları için Allah’a şükür amacıyla kesilen kurbana da “akîka” denmiştir. Başka bir ifadeyle akika, yeni doğan çocuğun, saçlarının kesilmesi ile eş zamanda kesilen hayvandır. Sağlık ve sıhhat içinde çocuk gibi bir meyve lütfetmesinden dolayı Allah’a şükrü ifâde eder. Akika kurbanının hükmü sünnettir. Kesilmesinde sevap ve feyiz vardır; kesilmemesi halinde ise günah ve vebal yoktur. İmam-ı Muhammed: “İsteyen keser” demiştir.1 Diğer üç mezhepte de sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer koçu akîka kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de tavsiye etmiştir. Hanefî mezhebinde Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) bu tavsiyesi bir vecibe olarak değil; doğum ve düğün gibi mutlulukların ve sevinçlerin yakın çevre ile paylaşılması ve bu vesileyle sosyal bünye ile bütünleşmenin ve kaynaşmanın sağlanması için güzel bir nafile ibadet olarak algılanmış ve akika kurbanı kişinin ihtiyarına bırakılmıştır. Erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir kesmek şeklinde erkek çocuğun kız çocuktan ayrı tutulması ise, dini bir anlayış değildir. Bu anlayış bidattir. Akîka kurbanı çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına kadar kesilebilir. Tavsiye edilen, doğumun yedinci günü kesilmesidir. Yedinci gün akika kesmek, aynı gün çocuğa isim vermek ve saçı kesilerek ağırlığınca altın tasadduk etmek bu işin en hayırlı zamanıdır. Fakat bu şart değildir; bunun ergenlik dönemine kadar zamanı vardır. Kurban edilebilecek her hayvan, akîka kurbanı olarak da kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi yiyebileceği gibi, aile fertleri, yakın dostları ve çevre komşuları da yiyebilirler. Akîka kurbanını kesmemek günah değildir. Bu hususta, imkânlar ölçüsünde hareket edilmesi uygun olur. Peygamber Efendimiz (asm), “Bir çocuğu doğan kimse, ondan dolayı kurban kesmek isterse kessin.” buyurarak, 2 tercihi ebeveyne bırakmıştır. *** Metin Bölükbaşı: “Haremlik-selâmlık var mıdır? Varsa hükmü ve hikmeti nedir?”
Kadın erkek ilişkilerinde esas olan iffetin, saygının, saygınlığın, asâletin ve haysiyetin korunmasıdır. Haremlik-selâmlık olarak nitelenen, kadınlarla erkeklerin ayrı oturup kalkmaları meselesi, ecdadımızın, bu saygınlığı sağlamak ve muhafaza etmek için uygulayageldikleri güzel âdetlerindendir. Esâsen bu uygulama, çok ifrata vardırmamak şartıyla, insan fıtratına da uygundur. Kadınların kendi aralarında, erkeklerin de kendi aralarında daha rahat ve daha samimî ilişkiler geliştirebilecekleri ve daha içten kaynaşabilecekleri açıktır. Fakat ihtiyaç olduğunda, her iki tarafın da mahremi bulunmak kaydıyla birlikte oturmalarına, aynı oda içinde bulunmalarına veya evin hanımının misafirlerine hizmet etmesine İslâmiyet müsaadesiz de değildir. Asr-ı Saadet’te bunun örnekleri mevcuttur. Bir örnek: Ebû Üseyd es-Sâidî (ra) Resûlullah Efendimizi (asm) kendi düğün yemeğine dâvet etmişti. O gün, gelin olan hanımı da, dâvetlilere hizmet etmekte idi. Sehl bin Sa’d (ra) demiştir ki: “Siz o gelinin Resûlullah’a (asm) ne içirdiğini biliyor musunuz?” Gelin, Peygamber Efendimiz (asm) için, tevr denilen bir kap içinde geceden birkaç hurma ıslattı ve ezdi. Resûlullah (asm) yemeğini yiyince, ıslattığı ve ezdiği bu hurmanın şırasını ona içirdi.”3 Demek, kadın, evinin misafirlerine kocası ile birlikte hizmet edebilir, onlara gereken alâkayı esirgemeyebilir. Fakat bu esnada tesettüre riayet etmeli, nezaketi eksik etmemekle birlikte, iffet, edep ve saygınlığını da muhafaza etmelidir. Kur’ân bilhassa akrabalar ve dostlar arası ilişkileri düzenlemekte; yemek vesâir oturumlarda kurulan birlik ve beraberliklerde herhangi bir günah olmadığını hükme bağlamaktadır.4 Ayrıca Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) eşi Hazret-i Sevde validemize (ra): “Allah ihtiyaçlarınız için evden çıkmanıza izin vermiştir” buyurmuş5; ümmetine de hitaben: “Kadınları Allah’ın mescitlerine gitmekten alıkoymayınız!”6 diyerek, kadınların ilim öğrenmek, alış veriş yapmak, ibadet yapmak ve sair meşrû sebeplerden dolayı dışarıya çıkmalarına da müsaade buyurmuştur.
Dipnot:
1- F. Hindiye, 12/147, 2- Ebû Dâvûd, 2842, 3- Müslim, Eşribe, 86, 4- Nûr Sûresi, 61, 5- Buhârî, Nikâh, 115, 6- Buhârî, Cuma, 13. 16.07.2009 E-Posta: [email protected] |