Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Rabbim dilimdeki düğümü çöz! |
Yukarıdaki başlık onun sayısız duâlarından biri. “Rabbim göğsümü genişlendir. Dilimdeki düğümü çöz. Ta ki insanlar benim ne dediğimi anlasınlar.” Hani nasıl davranacağımızı, ne söyleyeceğimizi şaşırdığımızda dilimizden eksik etmediğimiz o meşhur ve makbul dua! Hz. Musa’nın (as) kıssası Kur’ân’da en çok zikredilen kıssalardan bir tanesi. En büyük peygamberlerden biri olan Hz. Musa kardeşi Harun Peygamberle (as) hem kavimlerinden, hem de Firavundan çok çekmişler. Peygamber Efendimizin de Sahabelerine en çok bahsettiği kıssaların Hz. Musa’nın yaşadıklarıyla ilgili olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Hatta bir savaş öncesinde Sahabelerinin “Biz Musa’nın kavmi gibi olmayız. Onlar ‘Sen git Rabbin ile birlikte savaş!’ demişlerdi. Biz senin önünde arkanda, sağında ve solunda birlikte savaşırız, seni inanmayanların karşısında yalnız bırakmayız!’” tarzında Peygamberimize hitap ettiklerini yine kaynaklardan okuyoruz. Sahabeler ne hayırlı arkadaşlardı! “Kelâm” isminin azamî derecede tecelli ettiği bu büyük peygamber dili tutuk olduğu halde kardeşi Harunla birlikte Firavun’a gidip onu hakka dâvet ettiklerinde öylesine “hikmetli” bir şekilde “kavl-i leyyin”le konuşmuşlardı ki, Firavun onlara şiddetle davranamamış aklınca sihirbazlarından yardım isteyerek “ikna” yöntemine başvurmak zorunda kalmıştı. Netice hepimizin malûmu. İki kardeş peygamberin, firavunu hakka dâvet ederken kullandıkları yöntem öylesine etkileyici ki, bilimin ve medeniyetin hakim olduğu biz ahir zaman insanlarına da yol göstermekte! Çünkü zamanımız “ikna” asrı, “icbar” değil! Bediüzzaman Hazretleri “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değil!” sözleriyle bu hakikati ne güzel ifade etmekte! Hz. Musa’nın kıssasından alacağımız dersler bir değil belki de binlerce! Kur’ân’ın farklı sûrelerine hikmetle yerleştirilen bu önemli kıssa Araf Sûresini okurken bir kez daha beni kendine hayran ediyor.
Asrımızın Firavunları ve Musaları…
Yaptığım ev işini bitirmeye çalışırken bir taraftan da oynadığı oyunda dalıp giderek kendi kendine konuşan kızımın söylediklerine kulak vermekteyim. Söyledikleri kendince çok ciddî, ama beni zaman zaman gülümsetiyor… “Arkadaşım Firavun” cümlesiyle tabir yerindeyse olduğum yerde “zınk” diye donup kalıyorum. Yavaş bir sesle “Tatlım anlayamadım sen ne demek istedin?” diye soruyorum. Küçük kızım seyrettiği çizgi filmde Firavunla arkadaş olan küçük çocuğun hikâyesini, oynadıkları oyunları anlatıyor. “Firavunlar arkadaş olamaz ki!” diyorum. İçimden de “Arkadaş olsa adı Firavun olmaz” diye de düşünüyorum. “Neden anne?” sorusuyla yeni bir öğrenme süreci de başlıyor. Böylece Hz. Musa’yı tanımış oluyor kızım. Onu anlatmaya, tanıtmaya çalışıyorum. Bir taraftan da “Peygamberler Tarihi” kitabından kendim için Hz. Musa’nın hayatını tekrar okuyorum. Kitapta en uzun bölümlerden biri bu peygamberle ilgili. Doğumundan ölümüne ne maceralı bir hayatı var bu büyük peygamberin! Onun hayatını okurken pek çok kavramı yeniden pekiştiriyorum, tahlil ediyorum, yeniden hatırlıyorum dünyamda şaşıyorum…
Çin işkencesi
Doğu Türkistan olaylarını basından takip ederken yüreğimiz burkuluyor. Acı çeken annelerin, genç kızların gözlerine düğümlenip kalıyor gözlerim. “Size azabın en kötüsünü tattıran Firavun kavminden sizi kurtardığımız zamanı hatırlayın ki, kadınlarınızı sağ bırakıp erkeklerinizi öldürüyorlardı. Bunda ise sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.” (Araf Sûresi, 141.) âyeti bütün zamanlardaki Firavunvari idarelerin zulümlerini bir “büyük bir imtihan” olarak mü'minlere bildirmekte. Zulüm zamanlarında en büyük darbeyi kadınlar taifesi alıyor. Oğulları ve kocaları öldürülüyor, kızlarıyla geride acıyla kalırken Firavun zulümlerinin en büyüğünü de tadıyorlar.
Zulm ile âbâd olanın…
Firavun’un zulmünün nasıl neticelendiği Kızıldeniz’in dalgaları arasında kavmiyle nasıl gömülüp gittiği iman edenlerce bilinmekte. Firavun’un bedeninin bütün asrımız insanlarına, firavunlarına ibret olsun diye günümüze kadar secde halinde nasıl muhafaza edildiğini de yine Kur’ân’ın bir mu'cizesi olarak öğrenmekteyiz. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında arkeolojik kazılarda Firavunun cesedi bozulmamış bir halde kumlar arasından çıkarıldı ve Medeniyet beşiği olarak kendini tanıtan İngiltere’de bir müzede teşhir edilip ilgiyle seyredilmekte. Atalarımız “Zulm ile abad olanın ahiri berbat olur” demişler. Evet, zulüm ebedî değil. Zalimlerin sonlarıysa tarih boyunca “berbat” olmuş. Firavunmeşreb Sovyet Rusya’nın parçalanışını gören bir nesiliz. İnşallah aynı meşrebte olan zalim Çin’in de nasıl parçalandığını görecek bu neslin gözleri! Firavun’un sarayında yetiştiği halde nasıl galip geldiyse Hz. Musa, aynı şekilde zalimlerin idaresi altında yetişen masumlar da zulme galip gelecekler, baskı, esaret zincirlerini kıracaklar! “Onlar tuzak kurar, Allah da tuzaklarını başlarına geçirir. Allah hileyi hile ile cezalandıranların en hayırlısıdır!” (Araf Sûresi, 30.) 12.07.2009 E-Posta: [email protected] |