Nejat EREN |
|
Hayatı olumlu ve verimli kılmak |
Hayata tutunmanın, ruh ve beden sağlığıyla dengeli bir ömür sürmenin sırlarından en başta geleni; belli bir sisteme, prensibe ve kurallara uyma disiplini olduğu inkâr edilemeyen bir gerçektir. Bunun içindir ki; tarihe geçen, akılda kalan ve öne çıkan unutulmazlar, şahıslar değil, sistem ve prensiplerdir. Tarihe iz bırakan böyle hakikatler, dünyanın her köşesinde geçerliliğini korumayı sürdürmektedir. Başarı ve mutluluk konusunda insanlık tarihinde şimdiye kadar, ciltler dolusu kitaplar, ansiklopediler, yazılı ve görsel materyaller vardır. Ve bu alandaki görüş ve düşünceler artarak devam etmektedir. Ne var ki, bu çalışmalar arasında, çeşitli karanlık oyun ve tuzaklarla “insanlığın kimyasını bozma” teşebbüsleri de vardır. İnsanlığı, en çok muhtaç olduğu “mâneviyât”tan uzaklaştıran materyalist felsefe akımı, bitmez tükenmez hayvânî iştihasıyla ve her şeyi “para” ile ölçen menhus zihniyetiyle insanlığı karanlık sarmal ve girdaplara atmıştır. Çareyi arayan ve bu konuda yol almaya devam eden akıl sahiplerinin bütün dünya yüzünde hâlâ var olması ve gün geçtikçe yaygınlaşması önemli bir teselli kaynağımızdır. İnsanlığın “İlâhîliğe” olan müthiş ihtiyacı her geçen gün artarak devam ediyor. Bu ihtiyacın bütün teknolojik araştırma alanında hâkim olması çok müsbet bir gelişmedir. Bu aynı zamanda bir asır önce, “Akıl, ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'ân hükmedecek” harika tesbitinin ortaya çıkmasıdır. İnsanlığın saadet ve mutluluğunun tek reçetesidir. Bu sürecin kesintisiz devam etmesi için lâzım olan bazı prensipler şunlardır: Düşünce, tefekkür, araştırma, sabır, alın teri, emek, vefa, sadakat, tasarruf, doğruluk ve itimat, sevgi, saygı, hoşgörü, hürriyet ve adaleti günlük hayatın her sahasında tatbikata koymak. “Fıtrî şeriat” denilen yaratılış kanunlarına uygun hareket etmek. Bilginin pınarı olan “okumaya” vakit ayırmak. İnsanlığın eşsiz önderi Hz. Muhammed’in (asm) en çok yaptığı duâya devam edip, ondan güç almak. Hayatı tatlı kılan “sevgiyi” hayatın her kademesine yaymak. Her alanda ihlâsı, uhuvveti, gayreti, himmeti yaygınlaştırmak. “Dâvet, tebligat ve irtibat” üçgenindeki o müthiş sırdan uzak kalmamak. İnsanlığı boğan; maddiyât, adavet, ihtilâf, adam kayırma, adaletsizlik, kabalık, insafsızlık ve diktatörlüğe hiçbir zaman prim vermemek. Karşılıklı anlaşmayı, gülümsemeyi günlük hayatın bir parçası yapmak. “Vermeyi, yardımlaşmayı ve paylaşmayı” yaygınlaştırmak. Tembelliği çekim alanımızdan kovup, “çalışmayı” ön plâna çıkarmak. Hayat pastasının kremalarından olan “teşekkürü” gündemden çıkarmamak. En zor, en faydalı fakat en zor olan “dilimizi, huyumuzu, hareketlerimizi çok iyi idare edebilmek”. Sevginin zirvelerinden olan “cesaret, nezaket, yardım duygu ve hasletlerini her şeye rağmen sürdürülebilir kılabilmek.” İnsanlığın ve toplum hayatının baş belâsı olan “kin, kibir, nankörlük” duygularına içimizde hayat hakkı tanımamak. İstek ve arzuların liste başı olan “sağlık, dostluk, huzur” maddelerinin hayatiyetlerinin devamını sağlamak. “Hayat, ölüm ve sonsuzluk” üçgenini hiç akıldan uzak tutmadan düşünmeye devam etmek. “Mim”i çıkmış, şaftı kaymış, istikametini kaybetmiş, tarihin karanlıklarındaki “hakikî mürteciliği”yle insanlığın kâtili olan şu sözde “medeniyet” denilen, insanlığın baş belâsı bunca hunharlık ve olumsuzluğun yerine; “insaniyet-i kübrâ” olan İslâmiyetin her alanda geçerli ve faydalı turfanda hükümleriyle hayatın her kademesinde buluşmak ve yaşamak dilek ve temennisiyle... 17.07.2009 E-Posta: [email protected] |